Bölüm 7

1.3K 91 46
                                    


Merhabalar dostlar; bölüm başlarında artık kısa notlar vericem. Bu notlarları finale kadar ara belkide her bölümde eklicem, en sonunda anlıyıcaksınız bu notları

İyi okumalar💕

'Sen gideli 1 hafta, 21 saat 12 dakika oldu. 1 haftadır kokuna hasretim sevdiğim. Beni bu cani dünyada bir başıma bıraktın."

Yağmur, elindeki tepsiyi hizmetçiye uzatırken kaşları endişeyle çatılmıştı. "Ana, Seyit üç gündür odasından çıkmıyor," dedi, sesi titrerken. Melek Hanım, o anda elindeki ipliği ve kumaşı kenara bıraktı, şalvarını düzelterek ayağa kalktı. "Acep hasta mı oldu oğlan? Dur hele, ben bakarım," dedi ve hızlı adımlarla hizmetçinin elindeki tepsiyi aldı. Kararlı ama endişeli adımlarla Seyit'in odasına doğru ilerledi. Kapıya vardığında, usulca kapıyı tıklattı. "Oğlum, yemeğini getirdim. Aç hele kapıyı, yavrum," diye yumuşak bir sesle seslendi. İçeriden sadece derin bir nefes sesi duyuldu. Yorganının altına çekilmiş olan Seyit, gözlerini kapattı ve güçsüz bir sesle, "Yemicem ana, aç değilim. Şükür..." diye seslendi.

Melek Hanım, bu sözler karşısında kapının önünde bir süre duraksadı. Tam kapıyı açıp içeri girmeye karar vermişti ki, karşıdaki mescitten çıkan Mustafa Bey, abdest havlusunu koluna sararak hızla yanlarına geldi. "Ne oluyor hanım, bir şey mi var?" diye sordu, kaşları çatılmıştı. Melek Hanım ona döndü, yüzünde endişenin izleri belirgindi. "Oğlan üç gündür odasından çıkmıyor, yemek de yemiyor. Ne Yağmur'la konuşuyor ne de benimle. Bir haller var bey, endişelendik," dedi. Mustafa Bey bir an durdu, kaşlarını daha da çatarak derin bir nefes aldı. Elindeki havluyu Melek Hanım'a uzatarak, tepsiyi ondan aldı. "Sen git hele. Ben bir konuşayım oğlanla," dedi.

Melek Hanım bir şey söylemedi, sadece başıyla onaylayarak ağır adımlarla uzaklaştı. Mustafa Bey elindeki tepsiyi dengede tutarak kapıya yaklaştı ve iki defa kapıyı tıklattı. İçeriden aynı ses bir kez daha duyuldu. "Ana, yemeyeceğim, ne diye ısrar ediyorsun?" Seyit annesinin gitmediğini düşündüğünden sesindeki sinirle yataktan kalktı ve kapıyı hızla açtı. Karşısında annesini beklerken babasıyla göz göze geldiğinde şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. "Baba, sen miydin?" diye kekeledi. Mustafa Bey başıyla onaylayarak içeri girdi, elindeki tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Seyit ise babasının ardından, şaşkın ama bir o kadar da mahcup bir halde içeri girdi.

"Gel hele, otur. Bir konuşalım evlat," dedi Mustafa Bey, masanın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Seyit, sessizce babasının yanındaki sandalyeye oturdu. Başını eğmişti, gözleri yerdeydi. Mustafa Bey geriye yaslanarak oğluna dikkatlice baktı. "Üç gündür ne yemek yiyorsun ne de dışarı çıkıyorsun. Ne oldu evlat?" diye sordu. Sesinde babalığın otoritesiyle karışık bir merhamet vardı. Seyit gözlerini kaldırıp babasına baktı, ama bir anlık bakıştan sonra yine başını eğdi.

"Bir şeyim yok baba. Kendimi biraz rahatsız hissediyorum, ondan," dedi zayıf bir sesle. Mustafa Bey oğlunun alnına dokundu, ateşini kontrol etti. "Ateşin yok. Bana doğruyu söyle, oğlum. Sen beni kandıramazsın," dedi, biraz daha sert bir sesle. Seyit bu sözler üzerine hafifçe irkildi, ama yine de sessiz kaldı. Babasının gözlerinden kaçıyordu, sanki içine kapanmıştı.

Mustafa Bey'in sabrı tükenmeye başlamıştı. "Bak oğlum," dedi daha sakin bir tonda. "Üç gündür kimseyle konuşmadın, ne yemek yedin ne de odandan çıktın. Bir şey seni bu kadar rahatsız ediyorsa, söyle. Ben senin babanım, seni anlamadan duramam." Seyit, bu sözler karşısında biraz rahatladı ama hâlâ içindekileri dökmeye çekiniyordu.

"Baba, haddim değildir ama..." dedi, sesi titreyerek. Mustafa Bey, oğlunun elini hafifçe tutarak, "Evlat, babanla konuşmak haddine değildir diye bir şey yoktur. Ne sıkıntın varsa anlat," dedi, sesinde bir güven vardı. Seyit derin bir nefes aldı, sanki kelimeleri boğazında düğümlenmişti.

Tosun paşa/ BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin