Bölüm 26

324 14 2
                                    


Arkadaşlar ben yayından kaldırmadan önce finale kadar bütün bölümleri yazdım. Hızlı hızlı atıyorum ki bir an önce kitabı tamamlıyım. Düzenlemler ekleme çıkarmalar ile bir kaç güne tamamlanmış olur diye umuyorum eğer kitapta bir anda başka bir fikire kapılıp yazmasam.

Bir iki bölüm sonra belki üzüleceğiniz bölümler olucak, bunuları görünce lütfen kitabı bırakmayın:(

Şimdiye kadar zaman ayırıp olduğunuz için çok teşekkür ederim☺️💕

İyi okumalar dilerim meh-rularım🤍

Seyit, geniş bahçenin içinde, adımlarını ağır ağır atarken gözleri Anton'u arıyordu. Gözlerini çevresindeki her ağaca, her çiçeğe dikkatle gezdirdi; Bahçe, envai çeşit çiçekle bezenmiş, etrafı sarı sıcak bir meltem sarmıştı. Hava, gül, zambak, yasemin gibi çiçeklerin karışık kokularıyla doluydu. Seyit, bu kokuların arasında bir süre kayboldu, fakat zihni bir an bile Anton'dan uzaklaşmadı. Sonunda, gözleri aradığını buldu; çiçeklerle ilgilenen, elleri toprakla yoğrulmuş Anton, Seyit'in görüş alanına girdi. Onu görünce yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. 

Bahçeyi ikiye bölen, taşla örülü duvarın önüne gelip usulca yaklaştı. Anton, çiçeklere derin bir aşkla eğilmişti, sanki onlarla konuşuyor, onları okşuyordu. Seyit, Anton'un bu hali karşısında hayranlıkla durdu; fakat bir anda Anton, birinin yaklaştığını hissetti. Aniden arkasına döndü ve karşısında Seyit'i görünce gözleri ışıldadı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ona doğru döndü. 

"Ne yapıyorsun bakalım?" diye sordu Seyit, biraz merak, biraz da şefkat dolu bir sesle. 

Anton, elinde topraklı kökleriyle taze koparılmış bir çiçeği koklayarak, gözleri parlayarak cevap verdi: 
"İşimle meşgulüm. İskenderiye'den ayrıldığım günden beri bahçemden uzak kalmak beni ziyadesiyle üzüyordu. Buradaki hanım efendilerle bu hasretimi paylaştım; onlar da sağ olsunlar, beni Cenavin âbiye getirdiler. O da bu bahçenin bahçıvanı." 

Gözleri ışıl ışıl parlamaya devam ederken, Anton sevgi dolu bir tavırla devam etti "Meğer Cenavin âbide ne kadar bilgili bir zatmış. Beni yanına kabul buyurdu, birlikte çalışmaktan büyük bir keyif alıyorum." 

Seyit, Anton'un bu halini, çocuk gibi sevinen tavrını görünce gülümsedi. İçinde bir sıcaklık hissetti, Anton'un neşesi ona da bulaşmış gibiydi. 
"Ne güzel," dedi yumuşak bir sesle. 

Bir süre yan yana yürüyüp, çiçeklerin arasında gezdiler. Seyit, her ne kadar bahçe işlerinden anlamasa da Anton'un coşkusunu izlemekten keyif alıyordu. Fakat içinde bir soru, dilinin ucunda dolanıyordu; bir türlü cesaret edip soramıyordu. Bir an durakladı, sonra utana sıkıla Anton'a doğru eğilip sordu: 
"Anton... Burada lale var mıdır, acep?" 

Bu soru üzerine Anton, duraksadı. Etrafına dikkatle baktı, sonra hafif bir tebessümle cevap verdi: 
"Kahire sıcağında lale mi? buranın toprağında lale tutulmaz, dostum. Lale hassas bir çiçektir, serin iklimleri sever. Bu sıcak topraklarda, lalenin kökleri tutunamaz, yeşeremez." 

Seyit, bu cevabı duyunca yüzünü astı, gözleri yere indi. Derin bir hüzünle başını salladı. Lale, onun için sadece bir çiçek değildi; laleye olan sevgisi, onun içindeki daha derin duyguların bir yansımasıydı. Anton onun bu halini fark etti. Seyit'in yüzündeki bu ani değişim onu düşüncelere sevk etti. Bir an durdu, sonra şefkat dolu gözlerle Seyit'e baktı ve hafif bir gülümsemeyle konuşmaya başladı " laleri ne kadar sevdiğini biliyorum, Seyit. Lale senin için yalnızca bir çiçek değil, değil mi? Merak etme, eğer lale ekmek istersen, biz bu bahçeye lale ekeriz. Gerekirse, günde üç defa toprağı havalandırır, yine üç defa sularım. Laleler için elimden geleni yaparım." 

Tosun paşa/ BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin