Bölüm 6

38 27 0
                                    

BÖLÜM 6: SANA ÖZEL 

Aldatmaların en kötüsü

Kendi kendini aldatmaktır. 

(Platon)

“O gece malları alıp almamaları onlara kalmıştı. Lakin onlar acele etmeyi değil yavaş olmayı seçtiler. Bu ne demek sizlerde anlamışsınızdır umarım.” İyi de depoyu o yakmamışmıydı şimdi? Kimseden ses çıkmadı. Beni o gece orada görmediğine adım kadar eminim, yoksa benden başka biri daha mı vardı? Kapıya biraz daha yaklaşıp kulağımı konuşulanlara verdim. Gözlerim istemeden de olsa saklandığım yerde gezindi. Evin içi resmen İtalyan şatosunu andırıyordu, içimdeki garip his tüylerimi ürpertti. 

“Biz aslında malı alan müşterinin adamları sandık  bu yüzden detaylı arama yapmadık meğer durum çok farklıymış.” Dedi, yabancı biri daha. “Akşam takip edildiğimizi anladık ama çoktan malları depoya indirmiştik, arabaya binip giderken bir baktık peşimizden geliyorlar. Biz sandık ki bizimle bir dertleri var, depoya gireceklerini hiç düşünmedik. Bastık gaza gidiyorduk, onlar bayağı arkada kaldı tabi atlattığımızı düşündük ama…” Deyip ofladı. Bir dakika! Ben? Oradaydım?

“Gürkan, madem takip ediliyordunuz ne diye bize haber vermediniz de kendi başınıza iş çıkardınız? adamlar bizimle anlaşmayı bitirecekler bu ne demek oluy-” Toprak, Suat'ın lafını böldü. 

“Neyse ki elimizde görüntüler var.” dedi. 

Nasıl?

O görüntülerin olmaması gerekiyordu! 

Elinde görüntü olmaması gerekiyor çünkü o sokakta hiç kamera olup olmadığı belli bile değildi ayrıca kim, neden o ara sokağa kamera taksın? 

Orada olup bitenleri ölesiye merak ederken aklıma gelen fikirle duraksadım. Telefonun yansımasından belki içerisini görebilirdim. 

“Aferin sana Toprak, bizi hiç şaşırtmıyorsun.” Dedi yine yabancılardan birisi. Gülme sesi işittim, tok ses yalnızca üç kez kendini tekrar etti. Dedesi?

Telefonu yan tutup ne olup bittiğini biraz olsun görebilmeyi umdum. Koltuklarda oturan altı tane adam ve bir tane de kadin vardı. İki tane adam genç geri kalanlarsa oldukça yaşlı gözüküyordu. Toprak ise ayakta onların herbiriyle gözgöze gelmeye çalışıp sanki etkilemeye çalışıyordu. Digerlerine nazaran genç afamlar gergin dururken diğerleri çok rahat görünüyordu. Oldukça profesyonel. 

U şeklindeki koltukların karşısında televizyon ünitesi bulunuyor, yaklaşık iki yada üç metre diye tahmin ettiğim dev camlardan havuz yansıması görünüyordu. Resmen kraliyet ailesine yakışır dereceden bir evdi. 

Genç çocuk ayağa kalkıp elindeki telefonu toprağa uzattı ardından kalktığı yere geri oturdu. Elindeki telefonu bütün herkesin görebileceği şekilde bilgisayara taktı ve bilgisayarı televizyona bağlayıp videoyu açtı. Ne olduğunu göremiyorum ancak karanlık sokakta maskeli adam silüeti belli oluyordu. Herkes şokla videoyu izliyor Toprak’sa izleyenleri…

“Abi sanki şurada biri daha var.” Duyduklarımla kalbim ağzımda atmaya başladı. Ben… olabilir miydim? Toprağın kaşlarının çatıldığını gördüm. Sanki vahşi bir hayvan avının kokusunu almışcasına televizyona yaklaştı. O kamerada göründüysem benim bu evden çıkışım ancak mezar olabilirdi. Maskeli iki kişinin siluetlerini gördüm sonra da benim bira kasalarını almaya gidip camdan onları izlediğim anı yakınlaştırdı. Elim hızla ağzıma kapandı. Soğuk terlerin vücudumdan zehirli bir yılan misali akıp gittiğini çok net hissettim, bedenim yılanın zehrine bulanıp acı çekmeme neden oldu. 

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin