-8-

35 3 0
                                    

Sanzu

40 gün sonra...

Soğuk metalin tenime dokunuşu, beni anında kendime getirdi. Kapı kolunu yavaşça indirdim ve loş odanın içine adım attım. Karşımda, zayıf bedeninin ağırlığını taşıyamayan bir sandalyede baygın halde duran Takemichi vardı. Kıpırdamıyordu. Belki de... Hayır, yaşayıp yaşamadığını anlamak için eğildim, soğuk bileğine iki parmağımı hafifçe bastırdım. Nabzı hâlâ atıyordu. Maalesef yaşıyordu.

Kırk gün olmuştu. Onu bu karanlık odada, kendi karanlık düşüncelerimle baş başa bırakalı kırk uzun gün. Bu süre zarfında Mikey, adeta bir köpeğin kaybolmuş sahibini aradığı gibi, umutsuzca Takemichi'yi arıyordu. Polisleri bile devreye sokmuştu, evime kadar gelip her köşeyi didik didik etmişlerdi. Ama hiçbir şey bulamamışlardı. Zavallılar.

O günden beri Mikey ile tüm bağlarımı kopardım. Onunla yüz yüze gelmek bile istemiyordum. Neden onu seçmişti? Benim ondan ne eksiğim vardı ki? Takemichi'nin sarı saçları mıydı onu özel kılan? Ama benim saçlarım da bir zamanlar sarıydı. Mavi gözleri mi? Benim de mavi gözlerim vardı. Düşünceler zihnimde dönerken, deliliğin eşiğine yaklaştığımı hissediyordum.

Mutfak çekmecesine yöneldim ve içinden parlak bir bıçak aldım. Metalin soğukluğu parmaklarımda yankılanırken, gözlerim ona sabitlendi. Beni bir zamanlar mutlu eden anılar gözümün önüne geldi. Mikey ile geçirdiğimiz mutlu günler... Acı bir gülümseme yayıldı yüzüme, ardından sessiz bir kahkaha yerini aldı. Beni mutlu eden anılar artık sadece alay konusu olmuştu.

Kravatımı tek elimle gevşetip çıkardım ve kollarımı sıvadım. Bıçağı sıkıca kavradım, adımlarımı sessizce Takemichi'ye doğru yönelttim. Hâlâ baygındı. Odadaki nemli kokuyu ve yerdeki ıslaklığı fark ettim, ancak umursamadım. Takemichi günlerdir burada kilitliydi, tuvalete gitmesine izin vermemiştim. Sonuç kaçınılmazdı.

Ona doğru eğildim ve cebimden çıkardığım kravatı gözlerine bağladım. Aniden irkilip uyandı, gözlerinde karanlığın getirdiği korku vardı. "Sanzu?" diye sordu, sesi titrek ve şaşkındı. Sessiz kaldım. Bıçağı yavaşça koluna yaklaştırdım. Görmüyordu, ama ölümün nefesini hissettiğini biliyordum.

"Lütfen... Beni bırak, sana yalvarıyorum," diye inledi, sesi çaresizlikle doluydu. Bu yalvarışlar içimdeki öfkeyi körükledi. Bıçağı tereddüt etmeden koluna sapladım. Takemichi'nin acı dolu çığlıkları odanın dört bir yanında yankılandı. Sandalyeye bağlı bedeni çırpındı, ama kaçış yoktu. Kan, kolundan yere dökülmeye başladığında gülmekten kendimi alamadım. O ise kulakları sağır eden bir haykırışla can çekişiyordu.

Mutfağa dönüp dolaptan bir buzdolabı poşeti çıkardım. Lavabodan soğuk su doldurdum ve tekrar Takemichi'nin yanına döndüm. Kanlar içindeki elini dikkatlice poşetin içine yerleştirip ağzını sıkıca kapattım. Ardından tekrar mutfağa döndüm ve poşeti buzluğa yerleştirdim. Dudaklarımı kemirdim, düşüncelerim karanlık bir hazla doldu.

"Bu akşam yemeği çok lezzetli olacak," dedim kendi kendime.

---


Selam
Oy vermeyi unutmayın 😍

𝓨𝓪𝓷𝓭𝓮𝓻𝓮 𝒮𝒶𝓃𝓏𝓊 ❥ 𝐓𝐚𝐤𝐞𝐦𝐢𝐤𝐞𝐲 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin