1

768 50 55
                                    


Son hastamı uğurlarken yüzümde profesyonel bir gülümseme vardı. Her zamanki gibi, onu rahatlatan birkaç söz söylemiş, endişelerini bir süreliğine hafifletmeyi başarmıştım. Kapı kapanır kapanmaz derin bir nefes aldım ve bir an için boş kalan koltuğa baktım. Cebimdeki madeni parayı parmaklarımın arasında çevirirken, bir sonraki hastaya odaklanmaya çalıştım. Barış Alper Yılmaz... Bu isim, dosyasını ilk açtığım andan itibaren bende bir merak uyandırmıştı.

Saatime göz attım ve o an kapının tıklamasıyla dikkatimi yeniden topladım. İçeri giren adamın yüzündeki çekingenlik, hemen gözüme çarptı. Barış, odaya bir yabancı gibi adım attı. Gözleriyle bir an odayı taradı, sonra kısa bir tereddütten sonra oturması için işaret ettiğim koltuğa geçti. Duruşunda bir tedirginlik, ellerinde ise bir gerginlik vardı. Bu gerginlik, onun burada olmayı istemediğini açıkça belli ediyordu.

"Barış, hoş geldin," dedim sakin bir sesle, onun bu sıkıntısını hafifletmeyi umarak. Gözlerini bana doğru kaldırdı, ama bir şey söylemedi. Sessizliği uzatmamaya karar verdim. "Burası rahatlaman için güvenli bir yer. Burada kendin gibi olabilirsin, sadece seninle ilgileniyorum."

Başını hafifçe salladı ama gözlerinde bir huzursuzluk vardı. Onu zorlamak istemedim; ilk seansların çoğu zaman böyle geçtiğini biliyordum. Beni tanımasına, ortamı hissetmesine izin vererek bekledim. Sessizliği doldurmak istemiyordu, ama o da bu sessizlikten rahatsız gibiydi. Elleri koltuğun kenarlarını sıkıca kavramıştı; parmaklarının ucundaki beyazlıktan, sıkıntısının derin olduğunu görebiliyordum.

"İstersen, biraz kendinden bahsedebilirsin," diye devam ettim. "Bana anlatmak istediğin herhangi bir şey olabilir."

Barış'ın gözleri bir an için benden kaçtı. Sanki bu basit soruya bile cevap vermek onun için ağır bir yük gibiydi. İçimde ona karşı güçlü bir empati hissettim. Onun ne kadar kırılgan bir halde olduğunu görebiliyordum, ama bu kırılganlığın arkasında neyin saklı olduğunu henüz anlayamamıştım.

Bir süre bekledim, ona sessizlik içinde düşünme fırsatı tanıdım. Sonunda, Barış güçlükle konuştu, ama söyledikleri kendisinden çok uzak, neredeyse otomatik bir cevap gibiydi "Bilmiyorum... buraya neden geldim, bilmiyorum."

Sesi alçak, neredeyse fısıltı gibiydi. Bu tür tepkilerle daha önce de karşılaşmıştım. Genellikle bu, kişinin savunma mekanizmasının bir işaretiydi. Zihninde ne kadar çok şeyin döndüğünü tahmin edebiliyordum; belki de burada olmaya mecbur bırakılmış olmanın verdiği rahatsızlıkla boğuşuyordu. Ancak, onunla ilk kez tanışıyordum ve acele etmemenin önemini biliyordum.

"Burada olman, bir şeylerin yolunda gitmediğine dair bir işaret olabilir," diye karşılık verdim, onun sözlerinin altında yatanları anlamaya çalışarak. "Bu süreç zaman alacak, ama ne kadarını paylaşırsan o kadar yardımcı olabilirim."

Barış başını tekrar eğdi, bu sefer gözleri ellerine odaklanmıştı. Bir şey söylemeden önce uzun süre düşündü. Fakat belli ki bu konuşmaya hazır değildi. Bunun farkındaydım; bazen insanlar duvarlarını yıkmak için zamana ihtiyaç duyarlar. İlk seansta her şeyi açmasını beklemiyordum, ancak bu duvarın ardında ne olduğunu yavaşça keşfetmek için bir temel atmıştık.

Sessizlikle dolu birkaç dakika daha geçti. Onunla bu sessizliği paylaşarak, kendisini açmaya zorlamadım. Belki de bu, ona şu an verebileceğim en büyük destekti. Anlatmak istemediği bir şey için baskı yapmamak.

"Bugünlük burada bırakabiliriz," dedim nazikçe, yüzünde bir rahatlama belirtisi arayarak. "Ne zaman hazır hissedersen, konuşabiliriz."

Barış yavaşça başını salladı ve gözlerindeki boş bakışla ayağa kalktı. Ofisten çıkarken omuzları hala gergindi, ama en azından biraz daha sakin bir yüzle dışarı çıkıyordu. Kapı kapandıktan sonra, cebimdeki madeni parayı yeniden parmaklarımın arasında çevirmeye başladım. Onunla zorlu bir yolculuğa çıkacağımızı hissediyordum, ama bu yolculuk hem onun hem de benim için önemli olacaktı.

Karanlık ve umut | barsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin