10

251 38 92
                                    

Uzun bir süre aynı pozisyonda Barış'ı izlemiştim, bütünüyle yüzü resmedilebilecek kadar ezberimdeydi. Sol kaşındaki çizik, yine sol gözünün altındaki iki minik ben, biçimli sakalları, dudağımdaki ve sağ elmacık kemiğindeki yara izleri, kıvırcık sarı saçları ve beyaz teni...Bütün suratı adeta bu uyum içerisindeydi.

Bir süre sonra Barış hafifçe esneyerek gözlerini açtı. Yavaşça, gözleri açık bir şekilde omzuma bakarak, "Semih, sabah olmuş," dedi, sesi yorgun ama huzurlu.

"Evet, sabah olmuş," dedim, hafif bir gülümsemeyle. "Günaydın."

Barış başını kaldırarak, kendini biraz daha toparladı ve "Günaydın, senin hâlâ burada olmana sevindim," dedi. "Fakat neden bu kadar erken kalktın?"

"Ben de az önce kalktım, çok olmadı yani," dedim. Seni düşünmekten sabahladım diyemedim. "Kahvaltı yapmak ister misin?"

Barış biraz düşündü ve başını sallayarak, "Aslında kahvaltı yapmıyorum. Uzun zamandır alışkanlık haline geldi. Tek başıma yaşamanın etkisi herhalde," dedi. "Ama şimdi bunu düşündüm de, belki de bir kahvaltı iyi olabilir."

"Tamam," dedim. "O zaman gel, hadi beraber hazırlayalım." Elimi tutması için Barış'a doğru uzatmıştım.

Mutfakta dolaşırken, evdeki buzdolabını açtım. İçinde peynir, zeytin ya da kahvaltı için başka bir şey bulunmuyordu. Bu görüntü kalbimi sızlatmıştı. Gözlerimin dolmasına izin vermeden Barış'a döndüm, "Görünüşe göre evde kahvaltı malzemeleri yok," dedim. "Ama merak etme, bir çözüm buluruz. Belki dışarı çıkıp bir şeyler alabiliriz."

Barış, bu durumu ciddiyetle kabul etti ve "O zaman dışarı çıkıp birkaç şey alalım. Ben de biraz alışkanlık değişikliği yapmak istiyorum," dedi, gözlerinde bir umut parıltısıyla.

İkimiz de hazırlandıktan sonra, dışarı çıkıp yakınlardaki bir markete gittik. Marketin kahvaltılık reyonunda, taze zeytin, beyaz peynir, birkaç çeşit reçel ve ekmek bulduk. Ayrıca biraz da çay aldık. "Bu malzemelerle iyi bir kahvaltı yapabiliriz," dedim. "Pankek yapmayı düşündüm. Hem kolay hem de lezzetli olur."

Barış, elindeki alışveriş arabasını iterken etrafa bakınıyordu. Bir yere gelince gözlerini oraya sabit tuttu, yüzündeki duygu değişimine anbean şahit oldum.

Yanına gidip baktığı yere odaklanınca, küçük bir erkek çocuğun babasının elini tutarak ağladığını gördüm.

"Babacım, ben sana küstüm," dedi küçük çocuk mızmız bir ses tonuyla.

"Neden balım? Anlatırsan beraber buluruz çözümünü," Adamın sesindeki şefkat tınısı her şeyden daha ön plandaydı.

Küçük çocuk elinin iki parmağını yukarı kaldırıp babasına gösterdi. "Hem de bu kadar tane küstüm, çünkü marketin önündeki kedi üşüyor ama sen onu almama izin vermedin. Hasta olacak baba." Burnunu çekmişti küçük çocuk. "İkincisi de, sen bugün benimle hiç ilgilenmedin, hep anneyle konuştun, benim elimi de tutmadın. Bir de anneme çiçek verdin ama bana vermedin." Çocuğun bu tavrına gülümsemeden edemedim.

Babası küçük oğlunu kucağına çekip kocaman bir şekilde sarılmış ve yanağına sesli bir öpücük bırakmıştı. "Bebeğim benim, markete hayvan alınması yasak olduğu için izin vermedim ama eğer istersen az sonra onu alıp veterinere bırakabiliriz. Ve anne konusuna gelirse de, bugün anneyi eve bırakıp baba oğul günü yaparsak affeder misin beni?"

Annesi sahte bir kızgınlıkla konuşmuştu, "Demek beni bırakıyorsunuz, küçük bey?"

Küçük çocuk sevinçle ellerini çırpıp kasaya koşmaya başladı. "Hayır annecim, ben seni çok seviyorum neden bırakayım ki!" demişti itiraz eder bir tonda. "Ama seni şimdi eve bırakmazsak sana hediye alamam," annesini ikna etmeye çalışıyordu tatlı bir tonda.

Karanlık ve umut | barsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin