Flashback
6 Temmuz 2017
Barış'ın her günü bir öncekiyle aynıydı. Zorbalıkların yarattığı ağırlık, omuzlarına çökmüş, ruhunu karartmıştı. Okulun her köşesi ona bir hapishane gibi geliyordu. Birkaç kez denemişti başkalarıyla konuşmayı, ama karşılaştığı tek şey alaycı bakışlar ve dışlanma olmuştu. Yıllar geçtikçe Barış, bu sessizliğe ve yalnızlığa alışmış, bir tür kabullenmeye ulaşmıştı. Ama bu kabullenmenin içinde, derinlerde bir yerlerde, hala yeşermeyi bekleyen bir umut filizleniyordu. O filiz, Barış'ın içindeki yazar olma arzusuydu. Kendi dünyasında kurduğu hayalleri, kelimelere dökme isteği...
Bu isteği besleyen tek yer kütüphane olmuştu. Kitaplar arasında, şiirlerle dolu sayfalarda, Barış kendini kaybediyor, dışarıdaki dünyanın gürültüsünden kaçabiliyordu. Kütüphaneye sık sık gitmeye başladı, bir süre sonra burası onun ikinci evi olmuştu. Bir gün, kitaplar arasında gezinirken, kütüphanenin o tanıdık sessizliğinde bir şey dikkatini çekti. Bir çocuk... Sarı saçları, kısa boyuna rağmen yapılı vücudu ve yüzündeki dingin ifade. Barış, istemsizce çocuğa baktı. Gözleri, yüzünden ellerine ve elindeki kitaba kaydı. Sabahattin Ali'nin "Dağlar ve Rüzgar" adlı ince şiir kitabı. Ama asıl dikkatini çeken, çocuğun yüzündeki sakinlikti. Bu sakinlik, Barış'ın içinde bir yerlere dokundu, onu etkiledi. O an, kitaptan çok o çocuğun huzurlu hali aklına kazındı.
Ertesi gün, kütüphaneye yeniden gittiğinde, gözleri yine aynı çocuğu aradı. Aynı köşede oturuyordu, ama bu kez elinde başka bir kitap vardı. Barış, onun yüzündeki huzuru tekrar gördü. İçinde tuhaf bir rahatlama hissetti, sanki kütüphanedeki bu tanıdık yüz, onun yalnızlığına bir nebze olsun çare oluyordu. Günler geçtikçe Barış, kütüphaneye her gittiğinde onu aramaya başladı. Bazen oradaydı, bazen değildi. Ama her defasında Barış, onun varlığıyla huzur buluyordu.
Bir süre sonra, sarışın çocuğu neredeyse her gün görmeye başladı. Onu her görüşünde, içindeki o kıpırtı daha da artıyordu. Nihayet, bir gün cesaretini topladı ve ona yaklaştı. "Merhaba," dedi Barış, sesi hafifçe titreyerek. Çocuk başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinde yine o dingin ifade vardı. "Merhaba," dedi, sesi sakin ve nazikti. Barış, gözlerini çocuğun yüzünden elindeki kitaba kaydırdı ve içindeki merakı daha fazla bastıramadı. "Bu kitabı seviyor musun?" diye sordu, eliyle kitabı işaret ederken.
Çocuk hafifçe gülümsedi. "Evet," dedi. "Şiirleri bana iyi geliyor."
Barış, başıyla onayladı. O an, sanki aralarında küçük bir bağ oluşmuş gibi hissetti. "Ben Henüz okumadım," dedi dürüstçe. "Ama senin elinde görünce merak ettim. Belki bir gün denerim."
"Kesinlikle okumalısın, ince bir kitap olduğuna bakma. Her satırı çok güzel işlenmiş." Dedi sarışın çocuk, Barış'ın gözlerinin içine bakarken. "Hatta sana içinden bir kısım okumamı ister misin?" Heyecanla sorduğu bu soru, Barış'ın yüzünde bir tebessüm oluşturmaya yetmişti. Kafasıyla yavaşça onayladı genci.
Titrek bir nefes alıp, okumaya başlamıştı genç çocuk.
"Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım!
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım!Evde kapanıp kaldın mı?
Seyrana çıkıp güldün mü?
Başkalarının oldun mu?
"Benimsin!" diyemediğim!Akıtıp gözüm yaşını
Hatırlarım gülüşünü;
Kıvırcık saçlı başını
Göğsüme koyamadığım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık ve umut | barsem
Romance"Geçmişin karanlığı zihni ele geçirirken, sevgi tüm yaraları sarabilir mi? Kırık ruhlar, en derin acıların içinden filizlenen saf bir bağlılıkla yeniden buluşur. Aşk, bazen ölümün eşiğinde duran birinin son çaresi, bazen ise karanlığın içindeki tek...