5

248 35 58
                                    

Flashback

12 Kasım 2007

Barış on iki yaşındaydı. Hava soğuk ve kasvetliydi. Sonbahar yağmurları aralıksız yağıyordu. O gün okuldan biraz geç dönmüştü, çünkü öğretmeniyle konuşması gerekmişti. Eve adım attığında, içerideki gerginliği hemen hissetti. Annesi mutfakta, sessizce yemek hazırlıyordu. Yüzündeki o tanıdık mahcubiyet ve sessizlik yine ortadaydı. Ancak Barış'ın asıl dikkatini çeken, babasının oturma odasında olmasıydı.

Barış, ayakkabılarını çıkardı ve sessizce odasına geçmeye çalıştı, ama babasının sert sesi onu durdurdu.

"Nerede kaldın sen?" diye sordu babası, sesinde tanıdık bir öfkeyle.

Barış, başını öne eğdi; sanki bu küçük hareketle kendini koruyabileceğini sanıyordu. "Öğretmenle konuşmam gerekti, baba," dedi, sesi titreyerek.

Babası, bu cevabı pek önemsemiş gibi görünmedi. Yerinden kalktı ve ağır adımlarla Barış'a doğru ilerledi. Yüzü kaskatıydı. "Öğretmenle mi konuşman gerekti? Yalan söyleme bana!" dedi, sesi giderek yükseliyordu.

Barış, babasının bu ani öfkesini anlamakta zorlanıyordu. Bir şey söylemeye çalıştı ama babası ona fırsat vermedi. "Yine ne saklıyorsun benden? Paraları mı karıştırıyorsun? Yoksa annen mi öğretti sana bu işleri?" diye sordu, sanki gerçek bir suçluyu yakalamak istercesine Barış'a yaklaştı.

Barış ne yapacağını bilemez halde geri çekildi. "Hiçbir şey yapmadım baba, yemin ederim," dedi çaresizlikle. Ancak babası, çoktan sinirlenmişti bile. Bahane aramıyordu, öfkesini kusacak bir hedef bulmuştu.

Bir anda, babası Barış'ın üzerine atıldı ve onu sertçe omuzlarından kavradı. "Yalan söyleme bana! Ben her şeyi bilirim, senin gibileri çok gördüm!" diye bağırdı ve Barış'ı bir kenara fırlattı. Barış, duvara çarptığında acıyla inledi, ama sesini çıkarmamaya çalıştı. Babasının öfkesini daha da körüklemekten korkuyordu.

Bu sırada annesi mutfaktan çıkıp babasının karşısına geçti, ama bakışları yere sabitlenmişti. "Ne olur, yapma," dedi, sesi cılız ve korkaktı. Barış, annesinin sesinde o tanıdık mahcubiyeti duydu. Sanki annesi bir suç işlemiş gibi davranıyordu.

Ancak bu, babasını daha da kızdırdı. "Sen karışma! Sen de onun gibisin! İkiniz de benden bir şeyler saklıyorsunuz!" diye bağırdı. Bir an annesine yönelecek gibi oldu, ama sonra yeniden Barış'a döndü.

"Yalan söyleyip duruyorsun! Doğru söyle, ne yaptın bugün?" dedi, Barış'ın yüzüne yaklaşıp. Barış, korkuyla dolmuş gözleriyle ne söylemesi gerektiğini bilemiyordu. Ama babası, Barış'ın her kelimesini yalan olarak kabul ediyordu.

Barış'ın elinde okuldan getirdiği küçük bir resim dosyası vardı. Bunu babasından saklamaya çalışıyordu, çünkü bir keresinde okul için yaptığı bir resim babasını deliye çevirmişti. Babası, resmin zaman kaybı olduğunu ve erkeklerin böyle şeylerle uğraşmaması gerektiğini söylemişti. Şimdi, Barış'ın elindeki bu dosya, babası için bir suç aleti gibiydi.

Babası, dosyayı Barış'ın elinden çekip aldı. İçindeki çizimlere bakarken, yüzünde küçümseyici bir ifade belirdi. "Bu mu senin büyük sırrın? Bu saçmalık mı?" dedi ve bir hışımla çizimleri parçalara ayırdı.

"Bu ne işe yarar, ha? Resim mi öğretiyorlar sana? Bu muydu öğretmenle konuşman gereken şey?" diye bağırdı ve parçaladığı kâğıtları yere savurdu. Barış, gözleri dolmuş halde yere düşen çizimlerine baktı. Ama gözyaşlarını göstermemek için kendini zor tuttu.

Karanlık ve umut | barsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin