Sabahın ilk ışıkları odayı doldururken, gözlerimi araladım. Başucumdaki saate bakarak birkaç dakika daha uyumayı düşündüm, ama mesleki disiplinim baskın geldi. Yatakta daha fazla oyalanmak yerine, kalkıp güne başlama kararı aldım. Bugün yine yoğun bir gün olacaktı; hastalar, dertler, sırlar... Hepsi sırayla beni bekliyordu. Ama yine de, akşamdan kalma hafif bir baş ağrısıyla uyanmak hoşuma gitmedi.
Dün gece, arkadaşlarla biraz kafa dağıtmak iyi gelmişti. Onlarla olmak, zihnimi işten uzaklaştırmamı sağladı. Aslında, her ne kadar sürekli şikayet ediyor gibi görünsem de, bu mesleği sevdiğimi biliyordum. İnsanların hayatına dokunmak, onlara yardımcı olmak... Bu beni motive ediyordu. Fakat bazen, sürekli başkalarının sorunlarını dinlemek ve onlara çözüm bulmaya çalışmak, insanı yıpratıyordu. Belki de bu yüzden, ara sıra bu tür akşamlar benim için bir kaçış noktası oluyordu.
Kalkıp banyoya yöneldim. Soğuk suyun yüzüme çarpmasıyla, yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Aynadaki yansıma, her zamanki gibi uykusuzluğun izlerini taşıyordu. Göz altlarındaki hafif morluklar, günün ilk kahvesini dört gözle beklediğimi hatırlattı. Hızlıca giyinip mutfağa geçtim. Kahve makinesi çalışırken, ofisteki günümü düşünmeye başladım.
Bugün de dolu bir gün olacaktı. Barış'la ilk seansımız dün olmuştu. Hakkında pek bir şey söyleyemem, ama onu daha iyi tanımamın zaman alacağını biliyordum. Her seans, ayrı bir dünya, ayrı bir hikaye. Kimi hastalar konuşmaya can atar, kimi ise sessizliğe gömülür. Barış, ikinci gruptaydı. Dün gece arkadaşlara da bahsetmiştim; zor bir vaka gibi görünüyor. Ama ona daha fazla zaman tanımam gerekecek. Herkese aynı ölçüde yaklaşmamak gerektiğini öğrendim. Bazıları duvarlarını hemen yıkarken, bazıları o duvarların arkasında yaşamayı tercih eder.
Kahvemi alıp oturma odasındaki koltuğa yerleştim. Sessizlik, bu sabah benimle konuşuyor gibiydi. Dışarıda hayat yavaş yavaş canlanmaya başlıyordu, ama ben bu birkaç dakikalık sessizlik anını, günlük koşuşturmadan önce bir lütuf olarak kabul ediyordum. Kafamın içindeki düşünceler yerli yerine otururken, mesleğimin bana kattıklarını ve götürdüklerini düşündüm. Evet, bazen yorucuydu, ama bir insanın iyileşmesine tanık olmak, ona yardım edebilmek, tüm bu zorlukları unutturuyordu.
Bugün yine yüzleşmem gereken onlarca hikaye, onlarca sır vardı. Ve her biri, farklı bir yolculuğa davetti. Kendi hikayemi, bu sessizlikte bir kenara bırakıp, başkalarının hayatlarına dalmak... İşte benim günlük rutinim buydu.
Son bir yudum kahvemi alıp, masaya bıraktım. Derin bir nefes aldım, günün getireceklerine hazırdım. Her ne olursa olsun, bu mesleğin bir parçasıydım ve bu yolculuğun nereye gideceğini merak ediyordum. Hazırlandım ve ofisimin yolunu tuttum, zihnimde yine onlarca soruyla. Ama bu soruların cevabını bulmak için vaktim olacaktı.
İçeriye girdiğimde, her zaman olduğu gibi Lavin beni güler yüzüyle bekliyordu. Bu işe başladığımdan beri hep yanımdaydı; her zaman destek olmuş ve zorlu hastalarla çoğu zaman o ilgilenmişti. Ona değer verirdim, tıpkı onun bana verdiği gibi. Lavin'i her zaman küçük kardeşim yerine koymuştum. O, benim için hep küçük Lavin'imdi.
Odama girdiğimde, bugün altı kişiyle seansım olacaktı. İlk görüşmem küçük bir kız çocuğuyla olacaktı. Deniz Kaner. Deniz, 10 yaşında bir kız çocuğuydu. Tecavüz sonucu dünyaya gelmiş talihsiz bir çocuk. Annesi, henüz 17 yaşında, lise son sınıf öğrencisiyken, babası annesinin 35 yaşındaki coğrafya öğretmeniymiş. Genç kadını tehdit ederek onunla birlikte olmuş.
Ailesi, kızlarının hamile kaldığını öğrenince, daha karnı tam şişmeden zorla başka biriyle görücü usulü evlendirmiş. Evlendiği adam da kendinen yaşça büyük birisiymiş. Altı yıl boyunca sürekli şiddet görmüşler, hem küçük Deniz hem de genç annesi defalarca kez şiddete maruz kalmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık ve umut | barsem
Romance"Geçmişin karanlığı zihni ele geçirirken, sevgi tüm yaraları sarabilir mi? Kırık ruhlar, en derin acıların içinden filizlenen saf bir bağlılıkla yeniden buluşur. Aşk, bazen ölümün eşiğinde duran birinin son çaresi, bazen ise karanlığın içindeki tek...