4. Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu

2.5K 386 786
                                    

Merhaba 🤍

N'abersiniz çiçekler, umarım herkes iyidir? Bölüm hakkındaki fikir ve görüşlerinizi twitterda #KadifePerdeninArdında etiketi aracılığıyla veya Instagram'ın mesajlar bölümünden bana iletebilirsiniz. Wattpad kullanmak istemeyenler için hikayeyi Çizgi Studio uygulamasında da paylaşıyorum kullanıcı adım misamigoss.

İlginiz, desteğiniz için çok teşekkür ederim. İyi ki siz! 😍

🎭

"-Sen nereye gidersen, ben de oraya gitmek istiyorum.
- Sen neredeysen, ben de orada olmak istiyorum."
-Bertolt Brecht, Üç Kuruşluk Opera

🎭

Keyifli okumalar 🌼

Azra'dan

Kadıköy İskelesi'ne vardığımızda, semte ilk kez ayak basıyor olsam da etrafın en az Beşiktaş kadar kalabalık olmasına şaşırmamıştım. Vapura yetişmek için iskeleye koşturan insanlar, vapurdan inenlerin yarışır gibi otobüs duraklarına seğirtişi, satış yapmak için bağıran simitçiler, sahil kenarına oturmuş denizi izleyenler, ağlayanlar, gülenler, halay çekenler, volta atarak birilerini bekleyenler, akbil sesleri... Hepsinin sesi birbirine karışıyor absürt bir düetin dinleyicisiymişim gibi hissettiriyordu.

"Pişşşt." diyerek omzumu dürten Yusuf'a döndüm. İşaret parmağıyla restorasyondaki Haydarpaşa Garı'nı gösterdi. "Bak şuraya gidelim de merdivenlerine çıkıp seni yeneceğim İstanbul diye bir çığırıver. Taşradan gelenler için Türk sinemasının belkemiği sahnesidir."

Misilleme yaparcasına kaşlarımı kaldırdım.

"Sen İstanbul'un yerlisi misin sanki?"

"Cık, değilim." dedi gururla. "Has Amasyalı'yım Allah'ıma bin şükür."

"Sen çığırdın mı?"

Akıl yürütme tarzım hoşuna gitmiş olacak ki gülüşü sırıtışa evrilmişti.

"Çığırmadım ama beraber bağırabiliriz istersen." dedi, göz kırptı. "En çok bağıran İstanbul'u yener."

Kıkırdadım. "Gıcıksın."

Gözleri irileşti "Ayıp ayıp insan mentörüne gıcık der mi?" diye yalandan homurdandı. "Ar edep kalmamış."

"Kim ben mi edepsizim?" diye sordum. "Hiç de edepsiz değilim."

Bu kez kahkaha attı.

"Takıl peşime minnoş."

Önden yürümeye başladığında onu sessizce takip etmeye koyuldum. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, sadece üstüme üstüme gelen insan kalabalığını güç bela yararak Yusuf'u izliyordum. Rıhtım'ın yanındaki ana caddeyi geçip, Kadıköy'ün iç kısmına doğru yürümeye başladık. Yolları ne kadar yokuşluydu öyle! Şimdiden yorulmuştum. Benim onu nasıl takip ettiğimle ilgilenmeyen Yusuf ise bir yandan hızla yürüyor bir yandan kafasına geçirdiği şapkasıyla şarkı mırıldanıyor bir yandan da bazı kaldırım taşlarının üzerinden oyun oynar gibi zıplayarak geçiyordu. Güldüm, yetişkin bedenine hapsedilmiş haylaz bir oğlan çocuğu gibiydi.

Bir müddet sonra hem yolun yokuşu hem de sürekli omzuma çarpan insanlar beni yormuştu. "Biraz yavaş yürür müsün?" dedim nefes nefese.

Omzu üstünden dönüp bana baktı.

"Ooo sen geride mi kaldın? Kusura bakma kaptırıyorum bazen."

Hala nefes nefeseydim.

"Ama senin de kondisyonun iyi değil, okulun spor salonuna yazılsana." diye devam etti, ciddiydi. "Oynak bir müzikalde canın çıkar valla." Güldü. "Ne harika bir mentörüm değil mi?"

Kadife Perdenin ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin