Uyanış

56 4 1
                                    

Yoko'nun öfkesi yatışmaya başlarken, kapı aralandı ve Ize başını uzattı. "Faye, 92 geldi," dedi. Sesi normaldi ama gözlerindeki anlamı hemen kavradım. Derin bir nefes aldım ve Yoko'ya döndüm.

"Yoko, aşağıya inelim mi?" dedim, ona hafifçe gülümsemeye çalışarak. Ama içimdeki gerilim yüzüme yansıyordu. Yoko'nun gözlerindeki şüphe ve öfke henüz kaybolmamıştı.

"92 mi? Ne demek bu?" diye sordu Yoko, kaşlarını çatmıştı. Ancak, fazla bir şey söylemeden başımı salladım ve ona elimi uzattım.

"Lütfen... sadece benimle gel," dedim, ama bu sözüme Yoko'nun cevabı buz gibi bir sessizlik oldu. Bir süre birbirimize baktık, sonra derin bir nefes aldı ve elimi tutmadan odadan çıkmaya başladı.

Merdivenlerden aşağıya indik ve Yoko, salonun ortasında bekleyen kişiyi gördüğünde adımları yavaşladı. Yüzü soldu, gözleri büyüdü ve bana doğru döndü. "Bu... bu da ne? Doktor mu bu?" diye sordu, sesi yükselmeye başlamıştı.

"Yoko, lütfen..." dedim ama çok geçti. Yoko bir adım geri çekildi, gözlerindeki korku yerini yeniden öfkeye bırakıyordu.

"Bana yalan söyledin! Beni buraya bu yüzden mi getirdin?!" diye bağırdı, vücudu titriyordu. Doktora bakıp onu tehdit olarak algılamıştı.

"Hayır, Yoko, hayır! Sadece senin sağlığın için geldi. Gerçekten, sadece seni korumaya çalışıyoruz," diye açıklamaya çalıştım ama Yoko dinlemiyordu. Doktora doğru baktı ve ardından bana dönüp öfkeyle üzerine yürüdü.

Tam o sırada doktor birkaç adım ileriye attı ama Yoko, "Dokunma bana! Beni rahat bırakın!" diye bağırarak daha da çılgına döndü. Vücudu tamamen gergindi, sanki bir hayatta kalma mücadelesi veriyormuş gibi.

Ne yapacağımı bilmiyordum, içimdeki endişe beni donduruyordu. Ancak, bu durumu daha fazla sürdüremeyeceğimi anladım. Derin bir nefes alarak Yoko'nun koluna dokundum ve gözlerine baktım.

"Lütfen... senin iyiliğin için Yoko. Sadece seni korumak istiyorum," dedim, sesim sakin ama titrekti. Yoko ise bana bir anlık kararsızlıkla baktı, ardından doktoru görür görmez yeniden direnişe geçti.

"Beni buraya bu yüzden mi getirdin?!" diye haykırdı, ama artık dayanamıyordum. Yoko'yu daha fazla incitmek istemiyordum. Onu korumaya çalışıyordum, ama bu durumda başarılı olup olmadığım belirsizdi.

Doktor, yanımıza yaklaşıp "Yoko, sadece senin iyi olduğunu görmek istiyoruz," dedi. Yoko'nun bu sözlere tepkisi daha da şiddetlendi. Ancak, doktor hızlıca hareket ederek onu sakinleştirmeye çalıştı.

Yoko'nun direnci yavaşça azaldı ve göz kapakları ağırlaştı. Son bir kez daha bana baktı, sonra bilincini kaybetti.

İçimdeki ağırlık beni iyice çökerterek yere serdi. Yoko'yu bu halde görmek, onunla bu şekilde mücadele etmek istememiştim. Ama yapabileceğim başka bir şey kalmamıştı. Yoko'yu kaybetmek istemiyordum, ama onu bu durumdan nasıl kurtaracağımı da bilmiyordum.

Doktor, Yoko'yu sakin bir şekilde odasına geri götürmemize yardım etti ve ona bir sakinleştirici yaptı. Her şeyin düzelmesini umarak gözlerimi kapattım ve içten bir dua ettim: "Lütfen, her şey yoluna girsin..."

Doktor, Yoko'nun durumunu değerlendirdikten sonra sessizce başını salladı. Yoko'nun solgun yüzüne bakarken, içimdeki karmaşa iyice derinleşiyordu. Doktora dönüp, "Onu böyle görmek çok zor... Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum," dedim. Sesim endişe ve çaresizlikle doluydu.

Doktor, sakin bir sesle yanıt verdi. "Bu tür durumlarda en önemlisi sabırlı ve anlayışlı olmak. Yoko'nun çok stresli bir dönemden geçtiği belli. Onun yanında olmak, destek vermek önemli ama zorla bir şey yapmasını sağlamaya çalışmak işleri daha da kötüleştirebilir."

GÜÇ SAHNESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin