Teslimiyet

55 3 0
                                    


Sabah uyandığımızda, Yoko hâlâ biraz dalgındı, ama öncekine göre daha sakin görünüyordu. Ona, artık dağ evinden ayrılmamız gerektiğini söyledim ve dönüş yolculuğunda ona annesinin aslında gizli hissedar olduğunu açıklamaya karar verdim.

Yola çıktığımızda, arabada sessizdik. Yoko düşünceliydi, ben ise ona nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Sonunda, cesaretimi topladım ve ona döndüm. "Yoko," dedim, sesimdeki titremeyi engellemeye çalışarak. "Sana bir şey söylemem lazım. Annenden gizli hissedarın kim olduğunu öğrendim. Bu kişi... aslında senin annen."

Yoko'nun yüzü dondu, şaşkınlık ve kızgınlık arasında gidip geldi. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu, sesi kontrol edemediği bir öfkeyle doluydu.

"Aynen öyle," diye devam ettim. "Annen şirketteki büyük bir hisseye sahip ve bunu senin doğumundan bu yana saklıyorlar. Annen, baban bu gerçeği senden sakladığı için vicdan azabı çektiğini söyledi."

Yoko, ellerini yumruk yaparak pencereden dışarı baktı. "Neden şimdi?" diye mırıldandı. "Neden şimdi ortaya çıkıyor her şey?"

"Bilmiyorum, Yoko. Ama artık ne yapacağını seçme zamanı geldi."

Yoko ile şehir merkezine döndüğümüzde, evin önündeki kalabalık adım atar atmaz üzerimize çöktü. Muhabirler, kocaman kameraları ve mikrofonlarıyla etrafımızı sardılar. Flaşlar arka arkaya patlarken, Yoko'nun yüzündeki donuk ifade yerini soğuk bir maske takmaya bıraktı. Gazetecilerin soruları sağanak gibi üzerimize yağmaya başladı.

"Yoko Hanım, balayınız nasıl geçti? Yeni evliliğiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?"

"Faye Hanım, düğün tarihi belli oldu mu?"

"Yoko, evlilik teklifi nasıl gerçekleşti?"

"Yoko Hanım, eşinizle birlikte çalışmayı planlıyor musunuz?"

"Faye, düğün hazırlıkları nasıl gidiyor?"

"Yoko, anne olmayı düşünüyor musunuz?"

"Faye Hanım, balayından neler getirdiniz?"

"Yoko, evlilik sözleşmesi imzaladınız mı?"

"Balayı nereye gittiğiniz bir sır mıydı?"

"Sizce bu evlilik uzun sürecek mi?"

"Yoko, ailenizin bu evliliğe tepkisi ne oldu?"

"Faye, şirketle ilgili yeni planlarınız var mı?"

"Yoko Hanım, eşinizle nasıl tanıştınız?"

"Yoko Hanım, babanızın bu evlilik hakkındaki düşünceleri neler?"

Her soruya elimden geldiğince sakin ve temkinli yanıtlar verdim, Yoko ise neredeyse hiç konuşmuyordu. Onun yerine, "Balayındaydık, henüz düğün tarihi belli değil," diyerek genel cevaplar verdim. Herkesin sakinleşmesini ve bu soruların sona ermesini umarak durumu idare etmeye çalışıyordum.

Ancak bir gazeteci, tüm bu soru bombardımanının ortasında, Yoko'nun zayıf noktasına dokunan bir soru sordu.

"Yoko Hanım, babanız havaalanında yanında genç bir kadınla görüntülendi. Bu kişi kimdi?"

Yoko'nun yüzündeki soğuk maske bir anda çatladı. Gözlerinde bir öfke parıltısı belirdi, dudakları sıkıca birbirine bastırıldı. Bu soru, onun sabrını taşıran son damla olmuştu. Onun ne kadar sinirli olduğunu hissedebiliyordum, ama bu kalabalığın ortasında bir patlamanın doğru olmayacağını biliyordum.

Ancak, Yoko'nun bu duygularını kontrol etmesi gerekiyordu ve onun bu soru karşısındaki tepkisini kontrol edemeyeceğimi de biliyordum. Fakat Yoko'nun bu öfkesinin arkasında yatan asıl sebebi anlayan tek kişi belki de bendim. Bu yüzden hemen yanına yaklaştım, koluna hafifçe dokundum ve kameraların önünde sakin kalmasını sağlamaya çalıştım.Yoko'nun bu kadar baskı altında sakin kalabileceğini düşünmek fazla iyimserdi. O an, gözlerindeki öfke alevlendi ve omzumu sertçe geri itti. "Bu saçmalık yeter!" diye haykırdı, sesi tüm kalabalığı susturdu.

GÜÇ SAHNESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin