İhtimaller

41 3 0
                                    

Sabahın ilk ışıkları odayı doldururken, gözlerimi açtım. Dün gece yaşananlar bir kabus gibi zihnimde dönüp duruyordu.Midem bulanıyordu, başım zonkluyordu. Kalkıp banyoya gittim, yüzüme soğuk su çarptım, ama dün geceki görüntüler zihnimden silinmiyordu.

Kahvaltıya indiğimde, Yoko zaten masadaydı. Beni görünce başını kaldırdı, yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. O gülümseme, içimdeki pişmanlık ve utanç ateşini daha da körükledi.

"Günaydın," dedim, sesimdeki tiksintiyi gizlemeye çalışarak.

"Günaydın, uyuyan güzel," dedi, sesi iğneleyiciydi. "Dün gece nasıldı? Bedelini ödeyebildin mi?"

Yüzüm öfkeden kıpkırmızı oldu. "Senin oyununa geldim, Yoko," diye tısladım. "Bunu asla unutmayacağım."

Yoko kahkahasını tutamadı. "Oyun mu? Ah, Faye, sen de istedin bunu. Bütün o yakınlaşmalar, o bakışlar... Beni kandıramazsın."

"Sadece sarhoştum!" diye bağırdım, öfkem artık kontrol edilemez bir hal almıştı. "Bundan fazlası değildi. Sen... sen beni kullandın!"

Yoko'nin gülümsemesi soldu, gözleri buz gibiydi. "Kendini kandırma, Faye. İkimiz de ne yaptığımızı biliyorduk. Ve sen,o anın tadını çıkardın."

Gözyaşlarım artık akıyordu. "Hayır, hayır..." diye fısıldadım, çaresizce. "Ben böyle biri değilim."

Yoko ayağa kalktı, öfkesi tüm bedenini sarmıştı. "Öyle mi dersin?" dedi, sesi tehlikeli bir şekilde kısılmıştı. "O zaman dün gece neden beni öptün? Neden elin olması gereken en son yerdeydi?"

Cevap veremedim. Çünkü bir cevabım yoktu. Dün gece yaptıklarımın bir açıklaması yoktu. Sadece kendimden tiksiniyordum.

Yoko, bir hışımla ayağa kalktı, öfkesi tüm bedenini sarmıştı. Kalkarken, masa örtüsünü de hızla çekti, tabaklar ve bardaklar gürültüyle yere saçıldı. Tam o anda, telefonumun acı melodisi tüm kaosun ortasında yankılandı. Arayan, Mon'du. Yoko, bana nefret dolu bir bakış fırlattıktan sonra arkasını döndü ve hızlı adımlarla uzaklaştı. Telefonum hala çalıyordu.Mon'un sesi, tüm bu karmaşanın ortasında bir umut ışığı gibiydi. Ama şu an, ne onun ne de düğün hazırlıklarının bir önemi yoktu. Kalbim paramparçaydı, gözlerim yaşlarla doluydu. Yoko'nun öfkesi ve hayal kırıklığı, içimde derin bir yara açmıştı. Onu kandırmış gibi hissetmek, beni kahrediyordu. Oysa tek istediğim, bu hatayı telafi etmek ve onun güvenini yeniden kazanmaktı.

Telefonun o rahatsız edici sesi, beni kavganın kollarından çekip çıkardığında, başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Gözlerimi açıp masanın üzerindeki telefona baktım. Arayan Mon'du. İçimde bir sıkıntı belirdi. Onun neşeli sesi, şu an ihtiyacım olan son şeydi.

"Alo?" dedim, sesimdeki halsizlik apaçık ortadaydı.

"Faye, evde neler oluyor?" Mon'un sesi, her zamanki neşesinden uzaktı. Endişeyle titriyordu. "Evdeki çalışanlar beni aradı.Çok korkmuşlar. Evde bir şeyler kırılmış, tabaklar falan... Ne oldu orada?"

Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Yoko ile aramızdaki o korkunç kavganın yankıları hala devam ediyordu. Kırılan tabaklar, bardaklar... hepsi o anın acı birer hatırasıydı. Mon'un endişeli sesi, vicdanımı daha da sızlattı.

"Ben... iyiyim Mon," dedim, yutkunarak. "Sadece bir kaza oldu. Birkaç tabak elimden kaydı, hepsi bu."

"Emin misin?" diye sordu Mon, sesi hala şüpheliydi. "Çalışanlar çok korkmuşlar. Bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyorlar."

Derin bir nefes aldım. "Gerçekten iyiyim Mon, merak etme. Sadece biraz sakarım, hepsi bu." Yalan söylemekten nefret ediyordum ama şu an ona gerçeği söyleyecek gücüm yoktu.

GÜÇ SAHNESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin