Gerçeğin Yüzü

39 4 0
                                    

Masada bir an sessizlik oldu. Yoko'nun annesi, derin bir nefes alarak gözlerini Yoko'ya çevirdi ve yavaşça konuşmaya başladı. "Yoko, bu sırrı seninle paylaşmanın zamanı geldi. Artık evli olduğuna göre, bunu bilmen gerek."

Yoko'nun annesi, gözleri dolu dolu bir şekilde, "Senin baban, şirketin sahibi değil. Gerçekte, bu şirket bana ait. Babamdan kaldı. Senin baban, doğduğundan beri şirketi yönetiyor, ama bu, onun asıl sahibi olduğu anlamına gelmiyor. Şirketin gerçek varisi sensin, ama baban bu gerçeği senden sakladı. Şirketin aslında senin mirasın," dedi.

Yoko'nun yüzü, bir anda şok ve karışıklıkla değişti. Gözleri büyüyerek annesine baktı, adeta bu açıklamayı sindirmeye çalışıyordu. "Ama... bu imkânsız. Babam... babam şirketi yıllardır yönetiyor," dedi, sesinde hem şaşkınlık hem de öfke vardı. "Bu bana neden hiç söylenmedi?"

Annesi, gözyaşlarını silerek devam etti. "Çünkü baban, bu gerçeği senden sakladı. Şirketin gerçek sahibi sensin, ama baban bu gücü seninle paylaşmak istemedi. Yıllardır bu sırrı gizli tuttuk. Ama şimdi, Faye'nin sana düğün hediyesi olarak aldığı hisseleri öğrendim ve bu yüzden sana açıklamak zorundayım."

Yoko'nun başı, annesinin sözleriyle birlikte adeta dönmeye başladı. "Yani, şirketin gerçek sahibi benmişim ve babam bunu benden gizlemiş. Bu evliliği şirket için yaptım çünkü babam beni tehdit etti. Ya evlenecektim ya da şirketi bırakacaktım. Ama şimdi, aslında şirketin gerçek varisi ben olduğumu öğreniyorum." Yoko'nun sesi titriyordu, adeta kendini kaybetmiş gibiydi. "Bu, her şeyin bir yalan olduğunu gösteriyor."

Yoko'nun annesi derin bir iç çekerek devam etti. "Bu vicdan azabına daha fazla dayanamadım. Kızım, gerçekleri bilmelisin. Bu sırrı daha fazla saklamak, sana haksızlık olurdu."

Yoko'nun tüm bedeni titriyordu. Yüzünde derin bir şok ifadesi vardı, adeta kendini kaybetmiş gibiydi. İçindeki karmaşa ve öfke, bir anda yüzüne yansıdı. "Yani, bu evliliği bir şirket anlaşması için yaptım ve aslında şirketin gerçek sahibi ben olabilirdim," dedi, sesi titrek ve üzgün. "Bu, her şeyin bir yalan olduğunu gösteriyor."

Yoko'nun annesinin açıklamalarından sonra ortam aniden değişti. Yoko, derin bir nefes alarak masanın üzerine ellerini koydu ve gözleri dolu dolu bir şekilde çevresine baktı. Bir an için tüm dünya onun etrafında dönmeye başlamış gibiydi. Sonra, ani bir öfkeyle masanın üzerindeki tabakları ve şamdanları savurdu. Tabaklar, kristal şamdanlar ve yemekler havada süzüldü ve büyük bir gürültüyle yere düştü. Kırılan tabakların ve devrilen şamdanların sesi, akşam yemeği salonunda yankılandı.

"Madem her şey bir yalanmış, o zaman her şeyin yerle bir olmasına izin vereceğim!" Yoko'nun sesi, öfke ve hüsranla doluydu. Masanın üzerindeki her şeyi tek tek yere fırlatıyordu. Yerin her tarafı kırık cam parçaları ve dökülen yemeklerle kaplanmıştı.

Hizmetçiler, bir anda salona doldu ve Yoko'nun etrafında telaşla koşuşturmaya başladılar. Gözleri korkuyla açılmıştı. Her biri, bu kaotik ortamı düzeltmeye çalışıyordu, ama Yoko'nun öfkesi karşısında pek de etkili olamıyorlardı.

Yoko'nun çığlıkları ve öfkesi arasında, ben de bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Hemen Yoko'nun yanına koştum. "Yoko, dur lütfen! Bu şekilde devam etme!" dedim, ona yaklaşarak ellerimle onu sakinleştirmeye çalıştım. Ama Yoko'nun öfkesi o kadar büyüktü ki, onunla konuşmak neredeyse imkânsızdı.

Yoko, bana öfkeli bir şekilde döndü ve beni itmeye başladı. "Beni bırak! Sen hiç bir şey bilmiyorsun! Bu her şeyin yalan olduğunu bilmeden yaşıyorum!" dedi, kollarıyla beni itip savurdu. Ama ben, onun bu öfkesini yatıştırmak için elinden geleni yapmam gerektiğini biliyordum.

GÜÇ SAHNESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin