Heeeeewy!!
Ee çok uzun zamandır yollamamıştım ama bu bölümü uzun yazdım. Ayrıca hatırlatıyım Bella öldü ve ölümden döndü, ortak salona gidiyor. Unutmayın annesinin adı Libell'di. Onun hayatını öğrenicez YEY!
İYİ OKUMALAR!!!
••••••••••••••••
Ortak salona girişimde düzgün karşılanmamıştım. Yolun aksine içerisi tıklım tıklımdı. Bazıları benim öldüğümü gördüğünü söylerken bazılarıysa korku, ışık ve stresten yanlış gördüğünü zannediyordu. Ben ise kimsenin yüzüne dahi bakmadan gördüklerinin sadece akıl oyunu olduğunu orada yatan kişinin sadece Lyra olduğunu söylüyordum.
Bütün Gryffindor öğrencileri dehşet verici partiden sonra yatakhanelere çıkmamış, onun yerine ortak salonda cayır cayır yanan şöminenin önünde haber bekliyordu. Ne tür bir haber olacağı umurlarında değildi. Belki kargaşanın nedeni belki de küçük bir azarlama...
Her türlü, dördüncü sınıflar ve daha büyükler ortak salonda şöminedeki kızıl ateşe bakarken küçük öğrencilerin sesler duyarak aşağı inmesi, uykularının kaçması ve mızmızlanmaları bir olmuştu. Etrafta gezinip veya oturarak çevresindekilere ne olduğunu soruyorlardı.
Birkaç bücür Gryffindorlu arasından kardeşimin maviş gözleri ve düz siyah saçlarını aradım.
Leo.
Eğer bizim seslerimizi o da duyduysa inmiş olması gerekirdi.
Gözlerim ortak salonu taradı. Neredeyse herkesi görebileceğim bir basamaktaydım. Çoğu kişinin koltuklara, koltuk kollarına, yere ve merdiven basamaklarına oturması da işimi kolaylaştırmıştı.
Çapulcular ve kızlar merdivenlerden birinin üstüne tünemişlerdi. Lily'nin gözleri kızarmıştı. Marlene ve Alice'in de öyle. James saçlarını yolmaya çalışır gibi duruyordu. Sirius ise onlardan daha uzağa oturmuş başını ellerinin arasına almış dirseklerini bacağına dayamıştı. Remus James'e sakinleşmesini söylüyordu. Peter ise yine ortalıkta değildi.
Belki de dedikodular onlara da ulaşmıştı. Benim öldüğümle ilgili olan dedikodular.
Şömineye yaslanmış halde ayakta duran Leo'yu görmem bir iki dakikamı aldı. Mırıltı ve fısıltıların oluşturduğu gürültüden sesimi duyurmaya çalıştım.
"Leo!"
Bir kaç çağırışımdan sonra başı benim olduğum yöne döndü. İlk gözlerini kıstı ardından benim olduğunu anlayınca gözleri büyüdü.
Onun yanına ilerledim. Ayak tabanlarım ağrımaya, beni yüzüstü bırakmaya başlamıştı. Küçük çapta küfrettim.
Leo bana ardından saçıma baktı. "Saçın yamaç paraşütü yapmış insanlara benziyor."
Ona dik dik baktım. Ben az önce ölmüştüm ve o ilk başta 'iyi misin?' ya da 'ne oldu?' gibi sorular yerine bunu mu soruyordu?
"Ben de iyiyim. Sorduğun için sağol." Kollarımı onun vücuduna sararak sarıldım. Gözüme hücum eden göz yaşlarımı geri gönderme çabasına giriştim.
"Doğru ya! Sen iyi misin?" Diye sordu. Endişeli mi yoksa dalga mı geçiyor anlamamıştım.
"İyiyim Leo... Olmam gerektiği kadar iyiyim." dedim. Kollarımı daha çok sıktım.
İlk ayrılan o oldu. Beraber kimsenin bizi kolay kolay duyamayacağı duvar kenarlarından birine gittik. Bana soran gözlerle baktı ardından çevreye göz gezdirdi. "Noldu? Herkesin yüzü asık. Kimse bir şey söylemiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Hurt Yourself -Sirius Black-
Fanfictionİsabella White namı diğer Bella normal değildi. Bir cadıydı. Küçüklüğünde onları terk eden babasının ardından başka bir adamla evlenen annesi ve evlendiği adamdan dünyaya gelen küçük kardeşiyle İsabella'nın hayatı gayet iyi gidiyordu. Onları çok sev...