Gözlerimi yavaşça araladım. Odamda uyuyakalmış ve büyük ihtimalle korkunç bir kabus görmüştüm. Gün ışığı perdelerimin arasından içeri giriyordu. Tahminen saat altıya yirmi var gibiydi.
Yataktan kalkıp perdeleri açtım. Kabus sanki gerçek gibiydi. O anki acıyı ve diğer herşeyi hissetmiştim.
Tahminim doğruydu. Saat altıya on altı var gibi ve şimdi altıya on beş var oldu...
Her zamanki gibi yine tek ayaktaki bendim. Tek başıma.
Kabusun gerçek olması imkansızdı, yoksa değil miydi.
Başımı hızlıca kolumun iç kısmına çevirdim ve ordaydı. Onun, babamın işareti kolumda duruyordu. Dehşete düştüm. Kabus değildi. O benim babamdı ve kolumda artık onun simgesini taşıyordum. Sonsuza dek.
Hemen metamorfmagus güçlerimi kullanarak onu anlaşılmaz hale getirdim. Artık orada sadece deri vardı. Kolumun acısı, işi daha da zorlaştırdı. Ama pes etmedim.
Kolumdaki izle yaklaşık on bir dakika uğraştım. Simge cazır cazır yanıyordu. Kafatasından geçen yılan beni her saniye dehşete düşürdü. Uzun yıllardan sonra babamın kim olduğunu öğrenmiştim.
*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*~~~*
"Tatlım uyan otel için yola çıkmamız gerek." dedi Mrs Potter ince kadife sesiyle. Gerçekleri hatırlayınca uykuya dalmış olmalıydım. Kolumu hemen bedenimin altına gizledim.
"H-hemen geliyorum." dedim odanın içinden seslenerek.
"Pekala yemek hazır acele et hayatım." diyerek uzaklaştı.
Kolumdaki az çok belli olan simgeye baktım.
"Ben şimdi ne yapacağım?"
•>•<•>•<•>•<•>•<•>•<•>•<•>•<•>•<•>•<•
Giyindikten sonra aşağı indim. Herkes her zamanki yerlerinde oturmuş kahvaltılarını yapıyolardı. James gözlüğünü düzelterek bana baktı.
"Bells iyi misin? Bembeyazsın."
"Ben iyiyim sanırım havuzdan sonra hasta olmuşum" diyerekten güzel bir yalan uydurdum. Uzun kollu bir kazak giymiştim ki kolum görünmesin. Güçlerimi kullanmama rağmen hafif bir kızarıklık vardı ama şekli belli olmuyordu.
"Ah canım ben demiştim size değil mi o havada havuza girmeyin,-" diye başladı Mrs Potter ama onun sözünü Mr Potter kesti.
"Hayatım bırak çocuklar hayatlarını yaşasınlar."
Boş bir sandalye çekerek masaya oturdum. Kahvaltı mükemmeldi fakat bana keyif vermiyordu. Kusacakmışım gibi hissediyordum.
Yemekler bitince Mrs Potter'a yardım ettim o sırada erkekler valizleri taşıdılar. Artık kendimde değildim farklı hissediyordum. Sanki ruh emici gelmiş ve bütün mutluluğum bir anda yok olmuş gibi.
Araba ve çantalar hazır gitmek için gereken önlemler alınmıştı. Saat sekiz civarı arabalardaydık. Mr ve Mrs Potter ön koltuklara oturdular. Black, James, Remus ve ben ise arka koltukta oturuyorduk.
Tek kelime söylemedim ve konuşmadım. Kimse ile göz göze gelmemeye çalışıyordum. Remus kitap okuyordu her zamanki gibi. James ve Black, ön koltuk ve arka koltuk arasına yapılmış bir büyü sayesinde rahatça konuşuyorlardı. Yıllar önce Mr Potter bu büyüyü ben, James ve Leo'nun kavgasını duymamak için kullanmıştı. Şimdi ise onlar yararlanıyordu.
Black eliyle beni gösterip James'e kaş göz haraketi yaptı. James ise onayladı. Gözlerimi kapatmama rağmen haraketlerini hissettim. Ama tek kelime almadım ağzıma. En sonunda En sağda oturan Black beni dürttü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Hurt Yourself -Sirius Black-
Fanfikceİsabella White namı diğer Bella normal değildi. Bir cadıydı. Küçüklüğünde onları terk eden babasının ardından başka bir adamla evlenen annesi ve evlendiği adamdan dünyaya gelen küçük kardeşiyle İsabella'nın hayatı gayet iyi gidiyordu. Onları çok sev...