Barış'la konuştuğumuz gecenin ardından üç gün geçmişti, Kerem'i ondan sonra da defalarca aramıştım ancak hiçbir aramama cevap vermiyordu. Bu yüzden Trabzon'a gitme planımı erteleyip İstanbul'a gelmiştim öncesinde. Bulabildiğim en erken bilet 3 gün sonrasınaydı. Bu süreçte ligi bitirmişler ve şampiyon olmuşlardı. Şampiyonluk kutlama videolarını görmüştüm her yerden. Keyifleri yerinde gözükse de bir durgunlukları vardı kerem ve Barış'da. İnsanlar onların kavgalı olduğuna günler geçtikçe daha çok anlıyorlardı.
Kerem benim hayattaki sahip olduğum en kıymetli şeylerden biriydi. Ona çok ihtiyacım olduğu bir zaman girmişti hayatıma ve hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı beni. İstanbul'a geldiğimde benimle ilgilenmiş, insanlarla tanıştırarak sosyalleşmemi bile sağlamıştı. Çok şanslıydım onun dostluğuna sahip olduğum için, şimdi aramız böyleyken onu görmezden gelip de Trabzon'a gidemezdim, içim rahat etmezdi.
Havalimanından çıktığım anda Berkan'ın arabasını aradı gözlerim, çalan kornaya karşılık görmüştüm onu. Hızlı ve sinirli adımlarla ilerliyordum ona elimdeki valizi çekiştirerek. Beni görünce o da arabadan inmiş, yanıma gelmişti.
"Hoşgeldin Sudiş?" Sanki vereceğim tepkiyi kestiremez gibiydi.
"Sayende çok hoş geldim Berkan, çok sağ ol."
"Ya deme öyle kızım ya." Elimden aldığı valizi arabanın. bagajına atmasının ardından bindik. "İsteyerek olmadı, valla çok özür dilerim. Hem Kerem benimle de konuşmuyor zaten."
"Seninle neden?"
"Sakladığım için." Demesinin ardından arabayı çalıştırmıştı. Sinirle tekrar oflayıp elimi camın kenarına yaslamıştım. "Kerem'e değil mi?"
"Evet."
"Çok mu kızdın bana?" Kızsam da asıl suçlunun o olmadığını biliyordum, suçlu arıyordum sadece.
"Hayır, elbet bir gün öğrenecekti zaten. Kimin suçlu olduğu çok açık burada." Göz ucuyla bana baktığını görsem de ona dönmeden açık camdan yolu izlemeye devam ettim. "Yine de benim dedikodumu yapmanız hoş değil."
"Delirme Sudişim." İşi biraz da olsa şakaya vurmam onu rahatlatmış gibiydi. Kızmamdan korktuğunu anlıyordum. "Barış sensiz duramadığı, seni çok özlediğini falan anlatırken bir anda duyuverdi işte."
"Barış zaten bir şeyin de içine sıçmasa ben şaşarım yani." Gülmüştü dediğime karşılık.
"Barışıcak gibisiniz he." Kulağımı iki parmağımın arasına sıkıştırıp Berkan'ın kafasına vurmuştum Allah korusun dercesine.
"Ağzından yel alsın Berkan."
"Melis'im nasıl?" İşte keyfimi yerine getirecek bir konu açılmıştı, koltukta ona doğru gülerken imalı bir sırıtış yerleşti yüzüme. "Gülmesene şöyle ya."
"Ne be? Çok hoşuma gidiyor, çok tatlısınız."
"Ben de yanına gideceğim yarın onun." Söylemişti Melis, kendi İstanbul'a dönmektense Berkan'ın oraya gitmesini tercih etmişlerdi, beraber tatil yapacaklardı. Ne yalan söyleyeyim insan özenmiyor değildi.
"Şu Kerem'in gönlünü alalım da, beraber de tatile gideriz değil mi?"
"O zaten Allah'ın emri, barıştıracağız Kerem'i merak etme sen." İçimi rahatlatacak bir şekilde gülümsemişti. Kerem'in evinin önüne geldiğimizde arabayı park etmesinin ardından inmeden önce Berkan'a baktım birkaç saniye.
"Ağlamaya başlarsam saçımı falan çek tamam mı?"
"O iş bende, in hadi." Arabadan inmemizin ardından kapıyı çalması için onu bekledim. Birkaç dakika beklesek de kapı açılmamıştı, umutsuz bakışlarım Berkan'ı bulduğunda gülümseyip tekrardan zile bastı. "Duymamıştır, açar şimdi." Dediği gibi oldu, Kerem birkaç dakika içinde kapıyı açtı ancak ikimizin de yüzüne bakmadan içeri doğru ilerledi.