flashback 4:
Barış'ın arabası evimin önünde durduğunda nedensizce üzgün hissetmeme engel olamamıştım, onu daha bugün tanımama rağmen vakit geçirmek çok hoşuma gitmişti. Sanki onu yıllardır tanıyor gibiydim.
"Ben gideyim o zaman." Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu, anlamını çözemediğim bir şekilde.
"Git o zaman."
"kahve falan içmek istersen..."
"Sen sınavına çalış, başka zaman içerim kahveni." İçimi kaplayan buruk bir his ile arabasından inip ona el salladım ve kapıyı kapattım. Evimin girişine doğru ilerlerken, ne kadar çok gelmesini istediğimi yeni fark ediyordum. Fakat içimde bir yer de geleceğini tahmin ediyor gibiydi. Öyle de oldu, bir saat sonra kapının çalmasıyla kalkmıştım yattığım yerden. Dürbünden baktım gelenin o olduğunu bilmeme rağmen, Barış gelmişti.
"Ya da içeyim ya, kahve." Dediğine karşılık gülsem de içeri geçmesi için kapının ağzından çekildim.
"1 saattir bunu mu düşünüyorsun?"
"Aslında onu değil," Dedi arkasından kapıyı kapatıp, büyük bir kaç adım sonrası dibimdeydi. Aramızda birkaç nefeslik mesafe vardı sadece. Sarı buklemi parmağının arasına aldı. "1 saattir sadece seni düşünüyorum." İstemsiz bir şekilde nefesimi tutmuştum. Saçımdaki eli çenemi buldu bu sefer. Bana gittikçe daha da çok yaklaşıyordu. Bakışlarım sadece dudaklarındaydı, gözlerine bakmak istesem bile başarılı olamıyordum.
"Barış..." İsmi bir fısıltı gibi ağzımdan dökülürken derin bir iç çekti.
"Ve bu gece seni öpmeden uyuyamayacağıma karar verdim." Demesinin ardından birleştirdi dudaklarımızı. Gözlerim kapandı ve beni öpmesine izin verdim. Belki de hayatım boyunca yapmayacağım bir şeydi, daha onu hiç tanımıyor sayılırdım belki de ama beni ona çeken bir şey vardı. Ensesinde birleşen ellerimden biri sarı saçlarının arasına girdi, belimdeki elinin sıkılaştığını ve beni daha çok kendine çekmeye çalıştığını hissettim, nafile bir çabaydı. Olabilecek en yakın mesafedeydik, dahası yoktu.
Alt dudağını dişlememe karşılık eli boğazımı buldu, bir saniyeliğine nefesimi kesti. Zaten öpüşünden dolayı düzensiz olan nefesimin kesilmesi, kalbimin daha da hızlanmasına sebep olmuştu, imkanı varmış gibi. Dudaklarımız birbirinden ayrılsa da nefeslerimiz birbirine çarparak karışıyordu. Gözlerimi açtığımda, çoktan gözlerinin bende olduğunu gördüm, yüzünde görebileceğim en güzel tebessüm vardı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Demişti bana, bir şey demek yerine yine uzanıp bu sefer minik bir öpücük bıraktım dudağının üzerine.
------
Defterin üzerini boş boş karalıyordum kalemle, hocanın anlattığı hiçbir şey bırakın beynime girmeyi kulağımdan bile geçmiyordu.
"Şşşt, neyin var senin?" Dedi yanımda oturan Ozan. Bıkkın bakışlarımı ona çevirdim, bu soruyu yüz kere sormuştu bugün.
"Bir şeyim yok." Gerçekten de bir şey olmamıştı, dalgındım ve keyifsizdim sadece. İçimde kötü bir his vardı sebebini bilmediğim.
"Oha!" Önümüzde oturan Melis'in sesi tüm sınıfa yayılacak kadar yüksek çıkmıştı, tüm sınıfın bakışları da buraya dönmüştü haliyle. "Kusura bakmayın hocam." Hoca tekrar dersini anlatmaya devam ederken Melis arkasını dönüp koluma vurdu.
"Noluyor sana be?"
"Baksana, şu seninki değil mi?" Telefonun ekranını gösterdiğinde Barış'ın fotoğrafını görmeyi beklemiyordum. Altında ise şu yazıyordu, ünlü futbolcu ile Melisa Döngel'in birlikte olduğu. Sinir bozukluğuyla bir gülüş firar etti ağzımdan.