flashback 2:
Barış'ın arabasıyla eve gelmemizin ardından, biraz çocuklarla vakit geçirip çok sevdiğim bahçesine çıkmıştım Kerem'in. Yarınki sınavıma çalışmam lazımdı. Okuduğum paragrafı sürekli baştan almaktan sıkılmıştım, hiçbir şekilde anlayamamak sinirimi bozuyordu. Oflayarak başımı masaya yaslayıp gözlerimi kapattım.
"Çabuk pes etmişsin." Barış'ı elinde iki kupayla görünce ona gülümsedim.
"Kafamı toplamaya çalışıyordum." Elindeki kupayı önüme bıraktığında gelen kahve kokusu beni mest etmişti, ihtiyacım vardı.
"Mola vermek ister misin?"
"Çok iyi olur." Arasına kalem koyduğum defteri kapatıp bir kenara koyarken o da karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Hafif esen rüzgara karşılık üzerimdeki sweatshirtün kollarını avucumun içine çektim.
"Üşüdün mü?" Dedi ilgiyle, istemsizce gülümsetmişti beni bu hali. Araba yolculuğumuz boyunca ettiğimiz sohbet o kadar güzeldi ki, ona şimdiden kanım ısınmıştı bile.
"Yok ya, severim rüzgarlı havaları." Kahvemden bir yudum aldığında sıcaklığı içime yayıldı ve ısıttı sanki. "Eline sağlık."
"Afiyet olsun." Demişti yanıt olarak sıcacık bir gülümsemeyle. Önümdeki not kağıdını alıp birkaç saniye göz gezdirmesinin ardından yüzünü buruşturdu. "Derslerle hiçbir zaman aram iyi olmadı."
"İyi ki futbolcu olmuşsun o zaman." Dediğime karşılık güldü, onu güldürebilmek güzeldi. O kadar güzel gülüyordu ki... Düşündüğüm şeyle kafamı iki yana salladım belli belirsiz, ne diyordum ben ya?
"Sude," dediğinde cümlesine devam edecekken lafa girip düzeltme ihtiyacı hissettim.
"Sudem." Dediğime karşılık güldü ama düzeltmem umurunda değil gibiydi.
"Sude." Dedi tekrar üstüne basa basa.
"Ben sana Savaş diyor muyum acaba? Sudem benim adım."
"Ben bir farkım olsun istiyorum diğerlerinden belki." Cevap veremedim, dediği şey yüzüme bir gülümseme yerleşmesine sebep oldu. Hoşuma gitmişti farklı olmak istemesi. "Sude." Dedi tekrar ve ben bu sefer onu düzeltmedim, hoşuna gittiği belli oluyordu yüz ifadesinden. "Ailenle mi yaşıyorsun?" Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Aslında İzmit'te doğup büyüdüm fakat babam Trabzonlu. İkisi de emekli olunca Trabzona taşındılar, İzmit'teki evi satıp buradan bir ev aldılar benim yaşamam için." Aklıma gelen şeyle güldüm. "Sen de Rizeliydin değil mi?"
"Bakıyorum da baya hakimsin?" Gülerek göz devirdim ona, sahi ne kadar çok gülüyordum onunla konuşurken.
"Forma numaran Barış Alper, forma numaran."
"Sen şimdi benim formamı da giymezsin 53 numara diye." İstemsiz bir kahkaha yayıldı dudaklarımın arasından, Trabzon ve Rize arasında biraz olsun düşmanlık vardı.
"Merak etme, Sudem 61 formam var benim." İnanmazcasına baksa da oldukça ciddiydim, babam gibi koyu bir galatasaraylının bana böyle bir forma almama ihtimali yoktu.
"Sen ciddisin." Kafamı onaylarcasına salladığımda o da güldü. Telefonunu çıkarıp bir şeylerle uğraştıktan sonra bana döndü. "Beni bir arar mısın?" Dediğini yapıp aradığımda telefonunun ekranını bana doğru çevirdi. 'Sude61' diye kaydetmişti beni, deli.
"Ya Barış, bu ne Allah aşkına?" Sahte kızgınlığımın arasında gülmemek için çok zor tutuyordum kendimi.
"Tamam hadi, derse devam." Kalkmaya niyeti yok gibi oturuyordu hala, anlamsızca ona baktım.