Merhaba aşkuşalarım...
Biliyorum bölüm istiyorsunuz ve bende artık dayanamayıp sahalara geri dönüyorum tam tarih verememem ama bir hafta olmadan yeni bölüm için tekrar kavuşacağız. Şimdi bu bölümün tadını çıkartın. Bol bol yorum yapmayı ve yıldızlarımızı unutmayalım.
Sizleri seven yazar
-Esra
🎀
kalbini bilen dilini anlar çiceğim,
fazla kelâm, harflere zulüm.5.Bölüm İlk Atış
Ruhum bir cam fanusun içerisinde hapsolmuşken sanki ezilmiş bedenim yerden kalkmaya bile takati kalmamış gibiydi. Duyduğum fısıltılar gözler önünde kalkan cenazenin bir ağıtı gibi önce hoş ama netleştikçe ızdırap gibiydi. Ölünün öldüğünü fark ettiği o an da gibiydim sanki ne bir adım ileri ne de geriye adım atabilirdim. Ortaya açılmış bir obruk vardı ve ben kaya parçaları ile birlikte o derin kuyuya hapsolmuştum; elimi uzatsam dışarısı kan, içeride kalsam yerin dibi har.
Sanki ağzımdan çıkacak olan onun için en mühimi olandı. Kaybolmuş gibi bakıyordu. Adım atması için, önünü görebilmesi için benim kelimelerime ihtiyacı varmış gibiydi. Oysa bende ondan farksızdım. Bildiğim tek şey bu cehennemden çekip gitmekti. Gün gelmişti yana yakıla gelmek istediğin şehir seni yangınının içine almış kül olmaya mecbur etmişti.
"Değil seninle üç ay bu evde senin o kirli soyadının pençesinde yaşamak için üç gün bile kalmayacağım. Şimdi sen karar vereceksin ya beni bırakırsın giderim ya da üç gün sonra ben buradan kendim çıkar giderim. Bir daha sizin ağzınızdan çıkacak olana köle kalamam."
"Yanlış kararlar veriyorsun ama belli ki sen güzel dilden anlamıyorsun. Benimle yapmadığın anlaşmanın pişmanlığını yaşayacaksın çok değil kısa zaman sonra." Karanlığın sardığı avluda biraz sonra aydınlatan sarı ışıklar açılmıştı ama o sanki hala gölgede gibiydi.
"Ya da sen bu üç günde beni bırakmamanın pişmanlığını yaşarsın o işler hiç belli olmaz. Seninle yalandan da olsa asla evlenmeyeceğim bu evden ancak beyaz kefenim çıkar!"
Yanından geçip giderken parmakları usulca tutunda bana. "Büyük sözler küçük insanları içindir," İşaret parmağını yukarı kaldırıp siyah gökyüzünü işret etti. "O bana büyük konuşmamayı kafama vura vura öğretti. Yapma canın çok yanar."
"Bırak kolumu." Gevşek parmaklarımdan kolumu iğrenirmiş gibi çektiğimde her hareketimi dikkatle izliyordu. "Benim canım zaten çok yandı o bilir, hem de senin yüzünden." Çenem dikleşip yüzüne yaklaştı, "Şimdi can yakma sırası bende kardeşine çıkamadın ama kendine sahip çıkabilirsin değil mi Ağa?"
Önünden geçip gittiğinde konuşmasını beklememiştim zira o da konuşacak durumda değildi.
Her adım attığımda sanki bedenimden parçalar dökülüp gidiyordu. Bunca yaşımla bin bir emekle geldiğim hayatımın en üst katından sırt üstü aşağıya doğru itilmiş gibiydim. Yere düşmeden önce sadece birkaç saniyem vardı, bazı kabullenişlerimin bazı pişmanlıklarımın tam ucunaydım. Hayat yüzünü döndüğünde seçim bana bırakılmıştı fakat kendimi duyamayacak kadar bir gürültü içindeydim. Yıkılmış bir evin içerisinde savunmasız kalmış gibiydim. Bedenime yüklenen ağır parçalar sanki her tarafımı kanatıyor gibi sızı yayıyordu kalbimden aşağıya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğu'nun Işığı
Teen FictionHayat onu benim karşıma ansızın çıkardığında ben bu zaman kadar onun eksikliğini aslında başkaları ile doldurduğumu fark etmiştim. Ben Mardin'in serin gece vaktinde gökte süzülen bir kuş o ise; beni damdan izleyen bir çocuk. Biz kaderi en başından...