Yağmur şiddetini arttırdı, saçlarım daha fazla ıslanmasın diye kapüşonu yüzüme doğru çekmiş yüzümü yapabildiğim kadarıyla gizlemiştim. Sokak lambasına doğru kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, lambanın ışığı etrafı aydınlatmakta eksik kalmış ve yağmur damlalarının küçük ışıklar şeklinde yere serpilmesine neden oluyordu. Kısa bir süre o küçük ışıltıları izledim, sonrasında içime derince bir nefes çektim. Yağmur kokusu burnuma dolmuştu. Bakışlarımı gökyüzünden indirdim ve kaygısız adımlarla yoluma devam ettim. Ayağımın altındaki küçük taşları tekmeleyerek ilerlerken telefonumun sesi boş caddede, gürültülü bir şekilde yankılandı. Gereksiz, aceleci tavırlarla telefonumu cevapladım.
"Kızım?" Annemdi, sesi gülümsememe sebep oldu.
"Efendim anne?"
"Nasılsın, hallebildin mi okul işini?" Bugün yüksek lisans için teslim edilmesi gereken bazı evrakları okula götürmüştüm, çıkışta ise birkaç mimarlık bürosu ile iş görüşmesine gitmiştim.
"Hallettim anne, başlıyorum yüksek lisansa." Annem rahatlarcasına ses çıkardı. "Çok sevindim kızım."
"Sen nasılsın anne?" Kafamı eğip yerdeki taşları tekmelemeye devam ettim.
"İyiyim kızım." Bu dediğine inanmak istesem de başarılı olamıyordum. Annemin, babam ve kardeşimden sonra gülümsedi anlara bile çok nadir tanık olmuştum. Ben düşüncelerime dalmışken annem konuştu.
"Serin ben senin için gerçekten çok endişeleniyorum kızım, o şehir gerçekten uğursuz. Senin yanında olamadığım için de içim hiç rahat değil." Endişeli sesi moralimi bozduğunda zaten yavaş olan adımlarımı iyice yavaşlamışlardı.
"Anne, ben hiç olmadığım kadar iyiyim. Ayrıca bu şehir bize çok güzel şeylerde verdi o yüzden lütfen kendini üzme, biliyorsun bu şehirde yaşamak istiyorum." Çünkü aradığım şeyler burada, cümlemi zihnimde tamamladım.
"Peki, öyle olsun kızım." Sesi çaresizdi, derin bir nefes aldıktan sonra cümlesine devam etti. "Ağrıların ne durumda, ilaçlarını içiyorsun değil mi?."
İki yıl önce nasıl olduğunu hatırlamadığım bir trafik kazası geçirmiştim, bir süre yoğun bakımda kaldığımı söylemişti annem. Ondan sonraki süreç ise daha sancılıydı; fizik, ilaç tedavileri ve daha sayamadığım bir çok tedavi görmüştüm. Ancak şu an her şey yolundaydı, bitmek bilmeyen baş ağrım ve kulak çınlamam hariç.
Burnumun ucuna düşen yağmur damlası kaşınmama neden oldu, elimle burnumun üstünü silerken annemi daha fazla bekletmeden konuştum.
"Her şey yolunda anne, baş ağrılarım da azaldı." Bu sırada telefonumdan şarjımın azaldığına dair bir bildirim sesi geldiğinde aceleyle konuştum. "Anne, artık kapatmam lazım. Şarjım bitmek üzere, Ahu teyzeye de selam söyle." Annemle kısa bir vedalaşmadan sonra telefonu kapattım.
Annemin endişesi beni hiç bir zaman sinirlendirmiyordu. Onun bu hayatta benden ve Ahu teyzeden başka kimsesi kalmamıştı. Bu sebepten ondan ne zaman uzakta kalsam, özellikle de bu şehire gelsem beni devamlı arar yanına dönmem için ikna etmeye çalışırdı. Annemin bu şehire kırgınlığı yıllar öncesine babamla kardeşimi kaybettiğimiz zamana dayanıyordu. Tüm o yaşananların üstüne benimde bu şehirde ,iki yıl önce trafik kazası geçirmiş olmam annem için son damlaydı. Ancak annemin kızgınlığı benim bu şehre olan özlemimin üstüne çıkamayınca, annem kendi yolumu çizmem ve bu şehre gelmem için ikna olmuştu.
Bakışlarımı yerden kaldırıp etrafıma bakındım, caddenin sonuna gelmiştim. Evime giden yolu kısaltmak için nadir de olsa kullandığım ara sokağı kullanmaya karar verip oraya yöneldim. Ayağımın altına gelen taşlara vurarak ilerlemeye devam ederken gök gürültüsünün ani sesiyle olduğum yerde irkildim, yağmur şiddetini arttığında adımlarımı da hızlandırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAFTA
General FictionYafta: Kişiye isnat edilen haksız suçlama. "Geçmişin, geleceğin..." Parmaklarını hafifçe saçıma değdi, bir tutam saçı parmağında oynattı. Acıyla kasılan kalbime rağmen geriye tek bir adım bile atamadım. "Farkında değil misin Serin?" Sesi soğuktu, he...