Kucağımdaki kedimle birlikte ve kafamı yere sallandırmış bir şekilde yatakta uzanıyordum, o günün üstünde bir haftaya yakın bir süre geçmiş ve ben hâlâ daha normale dönememiştim. Ama zaten kim hemen normale dönebilirdi ki? Tek yapmam gereken şey kendime zaman tanımaktı. Evet zaman, zamanla geçecekti. Bir insanı hayattan koparmasaydım belki daha hızlı geçerdi ama şimdi zihnim dönüp dolaşıp o adamın öldüğü o can sıkıcı, karanlık ana çıkıyordu.
Efser bir kargo aracılığı ile o adamın sicilini ve suçlarını gösteren belgeleri bana iletebilmişti, belki de bu yüzden midir bilmem vicdanımın sesini susturmak, hayır en azından azaltmak, daha kolay olmuştu. Çünkü Efser haklıydı, o adamın yaşamaması dünyaya hiçbir şey kaybettirmezdi ama yine de diyorum ya birisinin ölmesini istemekle bunun için eylemde bulunmuş olmak çok farklı şeylerdi. Ve bu farklılık içimde, bir köşede kıvrılmış yerini asla bırakmayacak bir şekilde sahiplenmişti bu yüzden bu hissin zamanla geçeceğine olan inancım yok olmuştu.
İşte Efser'le de son iletişim şeklimizde bu şekilde olmuştu ve verdiği numarayı arayacak hiçbir durumla da karşılaşmamıştım.
Telefonumun zil sesi odayı doldurduğunda yattığım yerde irkildim, kalbim hızla atmaya başlamıştı. Yalnızlığın bu yanı da kötüydü işte en küçük bir ses, bu ses tanıdık olsa bile, sizi korkutmaya yetiyordu. Kedimi yavaş hareketlerle kucağımdan kaldırdım, uyumaya devam eden kedim kendisini yatağın diğer tarafına attı ve rahatını bozmadan uyumaya devam etti. Bu tavırı yüzümde gülümsemeye neden oldu, elimle açıkta kalan göbeğini hafifçe sevdikten sonra hızlıca yataktan kalktım ve telefonu cevapladım. Arayan her zamanki gibi annemdi.
"Alo, anne?"
"Kızım, niye geç açtın telefonu?" Önceden de dediğim gibi annemin endişeli tavırları küçüklükten beri alışık olduğum bir durumdu.
"Uyuyordum anne, endişelenme artık."
Annem rahatladığını belli edercesine nefes verdi. "Kızım ben sana şey demek için aradım. Babanın çok yakın bir arkadaşı vardı ya, Kenan amcan." Odadan çıkıp mutfağa yürürken cevapladım.
"Hatırlıyorum anne."
Kenan amca komiser polisti ama burada okuduğum sürece onunla görüşmedim diye hatırlıyordum ancak bu düşüncemden emin değildim çünkü o yıllara ait anılarım kayıplardı.
"Seni yemeğe davet ediyorlar kızım, biliyorsun Kenan amcanla baban çok yakın arkadaşlardı."
Yorgunca gözlerimi yumdum, bize sık sık ziyarete gelirlerdi. Babam hayattayken.
"Biliyorum anne ama neden beni davet ettiler ki?" Açıkçası endişeliydim, geçmişin konusunu açtıklarında onlara ne cevap vermeliydim bilmiyordum."Oğulları var ya Cihangir abin, o söylemiş gelsin diye." Cihangir abinin ismini duyduğumda buruk bir şekilde gülümsedim.
"Doğu görevindeydi o. Gelmiş mi?" Sesimde gizleyemediğim bir sevinç oluştu. Cengiz abi, eskiden gerçekten abim gibiydi ancak yıllar araya soğukluk sokmuş olabilir diye korkuyordum.
"Evet birkaç yıl olmuş o geleli. Sen hastanedeyken de-" Annemin sözünü keserek konuştum.
"Sevindim." Hastane anılarımı hatırlamak istemiyordum, midemi bulandıracak kadar acıyla doluydu o günler.
Annem sözünü kesmemi umursamadan devam etti. "Cihangir abine numaranı verdim, sana da vereyim konuşun isterseniz."
"Anne." Cümlemi toparlamaya çalışarak biraz bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAFTA
General FictionYafta: Kişiye isnat edilen haksız suçlama. "Geçmişin, geleceğin..." Parmaklarını hafifçe saçıma değdi, bir tutam saçı parmağında oynattı. Acıyla kasılan kalbime rağmen geriye tek bir adım bile atamadım. "Farkında değil misin Serin?" Sesi soğuktu, he...