Motorsiklet hızını yavaşlatırken evin bulunduğu sokağa girmiştik. Bakışlarım etraftaydı, sonbaharın soğuğu son birkaç haftadır kendisini gösteriyordu. Bu doğal olarak doğaya da yansımıştı. Yapraklar sararmış, yolları turuncuya boyamışlardı. Bakışlarımı yoldan çekip Efser'lerin yaşadığı eve çevirdim, derin bir nefes aldım. Bu eve karşı olan hislerim belirsizlik içindeydi ne huzurlu ne de huzursuzdum. Böyle küçük bir durumda bile araftaydım, kendime göz devirmeden edemedim. Bir yandan da zihnimi rahatlamaya çalışıyordum, belki de bunun nedeni bu kadar yorgun olmanın verdiği hissizlikti.
Motosiklet evin önünde durduğunda Efser'in omzundan destek alarak indim benden hemen sonra Efser de inmişti, elini kaskına attığında kendi kaskımın varlığını şimdi hatırlayarak bende kaskımı çıkardım. Bu sefer beceriksizlik yapmadığım için kendimi ufakça tebrik ettim.
Efser'in bakışları yan profilimdeydi ancak ben ona bakmayı reddederek eve bakmaya devam ediyordum.
"Girelim hadi."
Onu kafamla onayladım, o önümde yürümeye başlamışken bende onu takip ediyordum. Kapıyı açtı ve bana geçmem için öncelik verdi, ayakkabılarımı hızlıca çıkardım.
"Selam."
Ülkü'nün sesiyle kafamı sola çevirdim, mutfak girişine yaslanmış bize bakıyordu. Ona aynı şekilde karşılık verdim, yüzünde rahat bir ifade vardı. Bu gerginliğimin bir nebze olsun azalmasını sağladı.
"Odaya geçelim."
Bunu söyleyen Efser yanımdan geçmiş oturma odasına doğru ilerlemişti. Ülkü ve ben de onu takip ederek odaya girdik. Efser kendisini koltuğa bıraktı, bakışlarım koltuğa yayılmış olan vücudunu kısa bir süre süzdü. Sonrasında bakışlarımı kaçırmış bende kendimi koltuğa bırakmıştım. Yorgun vücudum, yükü azalan bacaklarım ile derin bir nefes aldı.
Ortam sessizdi, kafamı koltuğun başlığına yasladım ve bir süre gözlerimi kapatıp öylece durdum. Duvar saatinin sesi odada duyulan tek sesti ancak bundan rahatsız değildim bu şekilde sessizce oturmaya hatta bu rahat koltukta pozisyonumu bile değiştirmeden uyumaya razıydım.
"Serin'in yarasına pansuman yapar mısın Ülkü?"
Efser'in sesiyle uykulu gözlerimi yavaşça araladım mağrur bakışlarım ondaydı ancak o Ülkü'ye bakıyordu. Onların bakışmalarını izlerken aralarındaki ilişkiyi merak etmeden edemedim, arkadaşlar mıydı yoksa daha fazlası mı? Bakışlarım ikisi arasında uyuşuk bir şekilde oyalanmaya devam etti. Ülkü ile göz göze geldiğimizde bakışları hızlıca vücudumda dolaştı ve boynumda durdu, bakışlarını tekrar Efser'e dönmüştü.
"Tabiki." Ülkü oturduğu yerden kalktığında bende peşinden gitmek için üşengeç bir tavırla ayağa kalkmaya yeltendim.
"Otur sen, Ülkü buraya gelir." Efser'i başımla hafifçe onayladım. O kadar yorgundum ki teklifi çok cazip gözükmüştü. Ve bu yorgunluğum sadece fiziksel olarak değil zihinsel olarakta kendisini belli ediyordu. Efser'de en az benim kadar yorgun gözüküyordu, benim az önce yaptığım gibi o da kafasını arkaya yatırdı ve gözlerini kapattı. Yorgun bakışlarımı ondan çekemedim, kirpiğinin gölgesi yanaklarına düşmüş, gözlerini sertçe kapatmıştı. Adem elması yavaşça yukarı aşağı doğru hareket etti. Özenle çizilmiş bir tablo gibiydi; bir sanatçının en sevdiği, yarattığı için en gurur duyduğu sanatı bile o olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAFTA
Ficción GeneralYafta: Kişiye isnat edilen haksız suçlama. "Geçmişin, geleceğin..." Parmaklarını hafifçe saçıma değdi, bir tutam saçı parmağında oynattı. Acıyla kasılan kalbime rağmen geriye tek bir adım bile atamadım. "Farkında değil misin Serin?" Sesi soğuktu, he...