✭
✭"Kanka sence bu nasıl?" Ağzımın içinde mırıldanarak verdiğim cevaptan tatmin olmamıştı. "Ya kızım bi kendine gelir misin? Sabahtan beri ruhsuz ruhsuz duruyorsun burada ya"
"İyiyim ya ben, bir şeyim yok. Gözüm dalmış alt tarafı" Kendimi savunmaya geçmemle gözünü devirmişti. Kollarını birbirlerine sarmasıyla konuşmaya devam etti.
"Aynen canım. Yaklaşık 1 haftadır keremi görmediği için bitkisel hayatta yaşayan da benim."
Keremin adını duymamla tekrardan durgunlaşmıstım. 'Ara verelim' demiş ve ondan sonra cidden hiçbir şekilde karşılaşmamıştık. Özlüyordum. Ama onun için aynı şeyi söylemek mümkün değil gibiydi. Sanki bu bir hafta içinde daha çok gülmeye başlamıştı, bunu canlı olarak teyit edemesem de görüyordum. Gerek sosyal medyada takım arkadaşlarının yaptığı paylaşımlardan. Gerekse maçlardaki performanslarından. O ben yokken daha iyi gibiydi, belki de gibisi fazlaydı.
"Bak yine gitti, kardeşim, alo! Bana bakar mısın bi, çağla bak seni çok pis dövücem! Biraz kendine gel yüzün gülsün kızım ya"
"Ya ben iyiyim diyorum, dalmışım o kadar. Ne abarttın Allâh Allâh, hani ne gösteriyorsun, ver telefonu bakayım"
"Aynen iyisin aynen, malız çünkü biz de anlamıyoruz. Madem bu kadar kötü olacaktın niye ara verelim dedin kızım?"
Derince bir nefes alıp gözlerimi odakladığım yerden kaldırdım."Ne bileyim ben? İyi gelir sandım! Hoş kereme iyi geldiği belli de, ben bok gibiyim anasını satayım!"
Bulunduğu sandalyeden biraz daha masaya doğru eğildi ve konuşmaya başladı.
"Tamam o zaman, git kapısına adam akıllı konuş. Böyle böyle de. Ben sensiz yapamıyorum de, ya ayrılalım ya da barışalım de. Olmuyor de ya. Allah Allah, arkadaşımı şöyle görmek istemiyorum, hayır kerem salağının iyi çocuk olduğunu bilmesem ikinizi birlikte dövücem de... İşte çocuk melek gibi amk"
"Sana da bir şey söylenmiyor ya, tamam bakıcam halledicem ben. Sen az önce bir şey gösteriyordun ona bakalım yine, bu konular canımı sıkıyor, aklımı dağıtmam gerek."
"He o mu, elbise ya, baksana bi bana olur mu?"
✭Ferideyle kafede biraz daha oturduktan sonra evlere dağılmıştık. Kendimi yatağıma bırakmış öylece tavanı izliyordum. Onun söylediklerini düşünüyordum, keremin bensizken nasıl olduğunu düşünüyordum, kendimi düşünüyordum.
Yatakta pozisyonumu değiştirdiğim sırada telefonuma bildirim gelmiş olacak ki ekran açılmıştı. Yavaşça ona uzanıp aldım. Ekranda keremle olan bir fotoğrafımız vardı. Gittiğimiz tatillerden birinde, sahildeyken beraber çekildiğimiz fotoğraflardan biri. Onun üzerinde beyaz bir tişört altında da krem rengi bir şort vardı. Belimdeydi eli, bana bakıyordu, bana bakarken yüzündeki en güzel gülümsemesi vardı...
Artık gülmüyordu bana böyle, bilmem. Belki de artık sadece kavga ettiğimiz için gülmüyordu. Saçma kavgalarla birbirimizi kırmaktan başka bir şey yaptığımız mı vardı birkaç aydır?
İkimizi yaşantılarımız, işlerimiz yoruyordu, bizde o yorgunlukla birbirimize sığınmak yerine kavgalar ediyorduk. Ama biliyordum onunlayken kavgalar bile güzeldi. En çokta o kavgalardan sonra barıştığımız kısımlar.
Hiçbir zaman sesli özürler dilemezdik, bizim ilişkimize göre değildi belki. Belki de 'özür dilemek' insanların diğer insanları kırdıktan sonra affetmesini istemesinin en basit yoluydu. Onun yerine sessizce sokulurduk birbirimize. Belki biraz ağlardım ben, o silerdi gözyaşlarımı, yüzümün herbir parçasını öperdi, sarardı kollarını bana. Onun özür dileme yöntemiydi bu. Gerçek şu ki, bunu yapması daha çok hoşuma giderdi, bir kuru özür yerine kırdığı kalbimin kırık parçalalarını tek tek yapıştırırdı. Üstelik o kırık parçalar elini kesmesine rağmen vazgeçmezdi bundan.
Ben mi? Ben özür dilemeyi bilmezdim, hiçbir zaman yaptıklarımdan, söylediklerimden pişman olmazdım ki. Tamam biraz olurdum. Ama gerçek şu ya, inattım. O'da inattı, ama bilirdi ki en sonunda hep ben kazanırdım. Onu kırmak... Şu hayatta en istemeyeceğim şeydi, onun için gitmiştim ya psikoloğa, onu daha fazla kırmamak için. Duygularımı kontrol edemeyen ben, daha doğrusu kontrol edemesem de bunu sorun etmeyen ben onun incinmemesi için psikoloğa gitmiştim. Sorunlarımın çoğunu da aşmıştım doğrusu. Ama insandım ya, ne yaparsam yapayım öfkelenebilirdim.
Saat geç oluyordu, çoktan çoğu market, ve ya dükkan kapanmış olmalıydı. Kerem de evinde olmalıydı, arkaşlarıyla dışarı çıkardı ama bu çok sık olmazdı. Yavaşça yatağımdan kalktım ve üstümü düzelttim.
Karşıda duran boy aynamdan kendime baktım, kıyafetlerim ve saçlarım dağılmış görünüyordu. Üstümü değiştirdim ve altıma bir eşofman üstüme de bir crop giymiştim. Saçımı da biraz tarayarak düzeltmiştim.
Evden çıkmadan önce ev anahtarımı ve telefonumu almayı unutmadım. Arabaya binip kemerimi taktım, evlerimiz birbirine uzak değildi zaten 15-20 dakika sonunda varmıştım konuma. Asansöre binip 7. kata bastım. Onun katına geldiğimde kapıyı çaldım ve beklemeye başladım.
***
Bu bölüm güzel oldu gibi, şunu söyleyeyim t bütün bölümleri karışık bir şekilde yazıyorum. Aklıma öyle geliyor yani. Diğer bölümler belki kötü olabilir ama bu cidden içime sindi.
Ve kerem. Seni cidden çok özledim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓢𝓸𝓷𝓼𝓾𝔃 𝓞𝓵, Kerem Aktürkoğlu
Fanfiction𝙐𝙣𝙪𝙩𝙪𝙡𝙨𝙖𝙣 𝙢ı? 𝙐𝙣𝙪𝙩𝙢𝙖𝙨𝙖𝙢 𝙢ı? *** Unutulmayacagindan, hep benimle kalacagindan emin olabilirsin kaptan. Seni hep sevdim, hepte sevip desteklemeue devam edecegim. Ben var oldugum surece hayatimda hep sonsuz olacaksin