Seviye Atlama'da hayal gücünün sınırı yok, kendini istediğin zaman istediğin yerde bulabilirsin...
Bölüm 1
Koyu maviliğin yeri göğü kapladığı büyük bir denizin ortasında, Can normal hızla seyreden bir trenin üzerinde ayakta durmuş, suratına çarpan serin havayı hissediyordu. Denizin ortasında yükselen küçük siyah tepelerin aralarından geçerken, tren aniden yavaş seyrini hızlandırır ve tepelerin aralarından bir o yana bir bu yana savrulmaya başlar. Trenin üzerinden düşmemek için çömelerek sıkıcı bir yerlere tutunur ama tren daha da hızlanmıştı, güçlükle dayanmaya çalışsa da sonunda eli kayar ve düşer. Gözlerini açtığında kendini yalın ayaklarına kadar gelen su birikintisinin içinde bulmuştu. Gökyüzünün kuyu maviliği yerini kara bulutların arasından doğan kırmızı güneşe bırakmış, denizin ortasında yapayalnız kalmıştı. Endişeyle çevresine bakıyor, çaresizlikten gözleri onu üzerinden atmasına rağmen treni arıyordu. Ayaklarının altından aşağıya baktığında denizin derinliğinden korkar ama aşağıda bir şey görmüştü, bir yanılsamaya benziyordu, daha yakından bakmak için dizlerinin üstüne eğilir. Yavaşça yaklaştığı sırada bir şey hızlıca gözlerinin içine bakar ve korkuyla irkilerek rüyasından uyanır. Saat gecenin üçüydü, göz bebekleri belirginleşmiş kalbi küt küt atıyordu, biraz önce ne gördüğünü düşünmeye çalışır. Bir şeyler anımsasa da tam anlamıyla ne gördüğünü hatırlayamıyordu. Rüyasına kaldığı yerden devam etmek için başını tekrar yastığa koyar. Sabah uyandığında rüyanın devamını görememişti, az da olsa aklında kalanları hatırlamaya çalışır ama ne gördüğünü tamamıyla unutmuştu.
Annesi Gülay, kahvaltıyı hazırlamıştı. "Kahvaltı hazır!" diye aşağı kattan seslenir.
Can, yorgun argın yüzünü yıkamadan aşağıya inip masaya oturur. Boynu eğik, rüyasını düşünerek kahvaltısını yaparken, Gülay oğlunun bu halsiz ve mutsuz tavırlarından hoşlanmaz ve "Neyin var hasta falan mısın?" diye sorar.
Can "Yok bir şeyim" der ve geçiştirir.
Gülay: "Oğlum bana özel hayatın hakkında bir şeyler anlatmadığını biliyorum. İstersen annene biraz açıl, kafanı dağıtmanı sağlayabilirim."
Can, nazik bir dille "Özel hayatımla ilgili bir sorunum yok sadece gördüğüm bir rüyaya aklım takıldı o kadar."
Oğlunun sözlerine pek inanmasa da "Sen öyle diyorsan öyledir" der.
Kahvaltıları bitmişti. Gülay, işine Can'da odasına geçer. Yatağında uzanmış artı şeklindeki oyuncağının bir soluna bir sağına vurarak, durmadan döndürüp onunla oynuyordu. Bir müddet sonra bundan da sıkıldığında komidinin üzerindeki ölen babasının fotoğrafını eline alır. Kendi kendine acaba yanımızda olsaydın nasıl bir hayat yaşardık, mutlu olur muyduk diye düşünür. Babasını, daha küçükken kanserden kaybetmişti. Bu acı onu küçüklüğünden beri olgun bir kişi olmaya zorlamıştı. Aniden telefonu çalmaya başlar, arayan arkadaşı Kadirdi. "Ne yapıyorsun" diye sorar.
Can, rahat bir ses tonuyla. "Uzanıyorum" der.
Kadir "Sıkılmıyor musun?"
Can, geçiştirmek için "Biraz" der.
Kadir, daha fazla uzatmadan direkt konuya atlar. "Akşam her zamanki yerde buluşuyoruz"
Can "Niye?" diye sorar.
Kadir "Büyük planlar yaptık bu yazı deli dolu eğlenerek geçireceğiz" der.
Can, meraklanmıştı. "Bu büyük planda kimler var?" diye sorar.
Kadir "Eski tayfamız."
Can, merakla "İsim ver" der.
Kadir "Merak etme, Ece'de onların içinde. Diğerlerini de gelince görürsün. Akşam saat 8'de unutma" der ve telefonu kapatır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seviye Atlama
Science FictionYıllardır bunaltıcı yaz sıcağında evde oturmaktan sıkılan yakın arkadaş grubu, biraz heyecan için kamp gezisi düzenlemeye karar verir. Uzak ve huzurlu bir ormanlık alana girdiklerinde eğlence ararken bir mağaraya rastlarlar. Bu mağaranın onları bamb...