altay'ın mesajından sonra üzerimdekilere bile bakmadan kapıdaki tuvalet terliklerini ayağıma geçirerek aşağıya resmen uçtum. dış kapıyı tarık arkan misali açarak son hız beton zemine ayaklarımı basmıştım. dış kapıdan yansıyan görüntüme baktığımda üzerimdeki doblocu enişte beyaz atletim ve gri eşofmanımla vasatın üstünde gözüküyordum. bizimkiler beni gördüğü için çok geçti eve geri çıkıp üzerime bir şeyler geçirme düşüncesi anında uçmuştu.
sarı çiçeğim ve bok böceği emirhan yan yana banklarda oturmuş karşısındaki dörtlüyle konuşuyordu. altay elini sallayarak onlara doğru gelmemi işaret etti, semih'in bana arkası dönük olduğu için daha halimi görmemişti. bence üzerime tişört geçirmek için çok iyi bir zamandı ama altay'ın yaptığı el kol hareketinden sonra sarı çiçeğim arkasına dönüp bana baktığı için yine bu planım suya düşmüştü. aman ne olacak daha ne kadar rezil olabilirdim ki?
ayağımdaki tuvalet terliklerini yere sürüye sürüye parkın içine giriş yapmıştım ki ayağıma doğru atılan topla sıçramıştım. topu atan kişiye baktığımda sekiz dokuz yaşlarında bir velet olduğunu gördüm.
"abi topu atsana."
"lan bir daha bu top buraya gelirse topunuzu keserim."
ayağımın içiyle falsolu bir şekilde vurup çocuğa attım topu. kalabalığa doğru adımladım ve bertuğ'un tam yanında durdum, bütün bakışlar üzerimdeydi. bertuğ'un bu halin ne bakışları eşliğinde bende sarı çiçeğime baktım.
"barış inşaattan mı kaçtın kardeşim? kola mı almaya gidiyorsun bu hal ne?"
bok böceği gavat beşir konuşmuştu yine. tepeme çıkan siniri çabucak kamufle edip yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
"yok kardeşim evde kaşar bitmişti sizi görünce de geleyim dedim."
en alınmaması kişi olan sarı çiçeğim kaşlarını çatmış kollarını da hesap sorar gibi önünde bağlamıştı.
"sen bize kaşar mı dedin, barış?"
"yok estağfurullah semih sana kaşar demeye ne hacet? bakkala gidiyordum kaşar almaya sizi görünce de yanınıza geldim işte."
bok böceği emirhan yine söze atlama ihtiyacı duymuştu.
"o kadar hızlı çıkmışsın ki cüzdanını bile almamışsın kardeşim."
şaşırmış gibi yaparak ellerimi ağzıma götürdüm.
"bir de fiyatın mı vardı?"
"anlamadım."
"yarın anlarsın kardeşim benim."
bertuğ, kolumu sıkmaya başlayınca dişlerimi sıkarak kolumu elinden kurtarmaya çalıştım, kulağımda doğru eğildi.
"tavuk gibi diklenme horoz gibi siker vallahi seni emirhan."
"yok oğlum bunun ki kalkmıyordur bile."
altay, elindeki çekirdek poşetini bana doğru uzatınca elimi içine sokarak bir avuç çekirdek aldım ve semih'e doğru uzattım. ilk başta alacak gibi oldu sonra emirhan semih'i dürtüp cebinden çıkarttığı çekirdeği uzattı. semih de bana uzattığı eli çekip emirhan'ın elindeki çekirdeği aldı.
"lan küflenmiş kıyafetlerinin içinde kaç yıldır cebinde olduğu belli olmayan çekirdeği mi veriyorsun çocuğa?"
"demek ki semih küflenmiş seviyor kardeşim senin yeni çekirdeğini almadığına göre."
allahım, sabır ver yoksa bu bok böceğini yerle yeksan edecektim az kalmıştı. sinirle çekirdeği çıtlarken parmağımı ısırmamla küfretmem bir olmuştu. hay amına koyayım bir de koparsaydım parmağımı. herkes bana bakarken bir şey yok anlamında elimi sallayıp çekirdeğimi yemeye devam ettim.
semih'e baktığımda emirhan ne anlatıyorsa ona dikkat kesilmiş resmen nefes alıp vermeden onu dinliyordu. gerçekten benim nasibim olmayabilir miydi? emirhan hiçbir çaba sarf etmeden yanında tuttuğu sarı çiçeğime, ben yoluna güller döksem yüzüme bakmayacakmış gibi hissetmeye başlamıştım artık. umutsuzluğa kapılmayı sevmezdim ama umutsuzluk resmen koluma bacağıma yapışmıştı.
yanımdaki bertuğ, maymun maymun hareketler yapmaya başlayınca gözlerimi dikip onu izlemeye başladım. bu hareketleri yaptığı kişiye baktığımda ise ayağıma top atan çocuğu gördüm. sarı çiçeğim ve emirhan'ın arkası çocuğa dönük olduğu için hiçbir şey görmüyorlardı. bertuğ, elini cebime sokup bir şeyler yapmaya başladı. elini tutup cebimden çıkartmaya çalışıyordum ama aradığı şeyi bulunca elini kendi kendine çıkarmıştı cebimden. çıkarttığı yüz lirayı çocuğa göstererek bir şey anlatmaya devam etti çocuk en sonunda anlattığı şeyi anlamış olacak ki baş parmağını havaya doğru kaldırmış ve kafasını sallamıştı.
"ne anlattın lan çocuğa?"
"dedim ki topu emirhan'ın kafasına atarsan sana yüz lira, kardeşine güven bu çocuk mahallenin geleceği ileride çok iyi bir futbolcu olacak."
bertuğ'un lafını kesen şey yüzüme saniyede yüz kilometre hızla gelip yere düşen top olmuştu, yere düşmeden önce hatırladığım tek şey ise bertuğ'un sesiydi.
"ayağının ayarını sikeyim be çocuk."
gidisat gidisat degil galiba bertug emirhana vericek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
toz duman | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
Fanfictionyıllardır aradığı aşkı bir mezuniyet balosunda bulacağını düşünmeyen barış, semih'in aklını karıştırmaya çalışacaktı. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.