11

484 68 42
                                    

barış

?

semih

evinin yanındaki ara sokağa gelir misin?

konuşmamız lazım.

bekliyorum.

son yazdığı mesajı görüldü de bırakıp az da olsa kendime gelmeye çalıştım ama ağrıyan başım buna engel oluyordu. viskinin de etkisiyle hafif giden zihnimle onunla konuşacak olmam pek sağlıklı değildi ama ya bugün her şeyi bitirecektim ya da ben bitecektim. karşısına geçip bağırmak istiyordum ama onu karşımda görünce kapanan dimağımla elimden de hiçbir şey gelmiyordu. 

hava sıcak olmasına rağmen tek tük yağmur atmaya başlamıştı benim aksime birileri yaş akıtabiliyordu bu da güzeldi. dönen başımla beraber sonunda ayağa kalkıp yürümeye başlamıştım bile. evin anahtarı çocuklar gelir diye hâlâ ayakkabının içindeydi hiç dokunmadan direkt kapıyı çekip çıktım evden. adımlarım bana inat kendi kendine hızlanmıştı sanki bende yetişmeye çalışıyordum gidik kafamla. 

bana bir asır gibi gelen ama aslında şişip duran göğsümden koşarak indiğimi anlamıştım merdivenleri. adımlarımı hızla çevirip ara sokağa giriş yaptım, burayı aydınlatan sadece bir tane sokak lambası vardı onun da ışığı yer yer düşüyordu yer yer hiç uğramıyordu bile. semih, aydınlık olan yere geçmiş duvara yaslanmış bir şekilde bekliyordu. uzaktan bir süre onu izledim sanki bir daha hiç fırsatım olamayacakmış gibi. insanın canını en çok yakan kişiden merhamet beklemesi ne kadar da acizce bir düşünceydi. tam önüne gelince durdum başı yere eğik olduğu için ilk ayaklarımı görmüştü sonra o da yavaşça kafasını kaldırıp yüzüme baktı. göz göze gelince nasıl da aklım başımdan uçuyordu ama. koca bir siktir çekmek istedim ona söylemek istediklerim bir anda sanki aklımdan uçup gitmişti.

"niye çağırdın?"

cevap vermeyip sadece yüzüme bakıyordu, dilimle dudağımı ıslatma ihtiyacı duymuştum. bu süre zarfında da konuşmadı.

"semih, beni niye çağırdın?"

cevap vermeyip inatla gözlerime bakıyordu bağırmamak için zor duruyordum sanki bir kez bağırsam bütün öfkemi kusacaktım sonra da merhamet etmesi için ona yalvaracaktım. o da bunun farkında olduğu için konuşmuyordu belki de. dişlerimi bastırıp elimle yüzümü sıvazlayıp koca bir sabır çektim.

"halimi görmek için mi çağırdın, semih? seninle az dalga geçtik biraz da yakından göreyim öyle dalga geçeyim diye mi çağırdın da konuşmuyorsun? ya zaten ne desen inanacağımı çok iyi bildiğin için amına koyayım o yüzden mi arsızca bakıyorsun bana? şimdi gördüğün halimi o piç kurusu sevgilinin kucağına çıkarak dudaklarınızı birleştirip zevk çığlıkların eşliğinde mi anlatacaksın, sarı? ona da anlattın mı bu salak barış benim için neler yaptı, ne salaklıklar yaptı her şeyiyle dalga geçtim bir kere bile gözlerine o anlamda bakmadım da dedin mi? her şeyi bildiğin halde gözümün içine bile baka baka hayır bile demedin, lan. seni aldattığını bildiğin halde o piç kurusunu sevmiyorum bile demedin yazık acıyorum sana. ama en çok kendime acıyorum beni bu kadar salak yerine koyduğun halde seni hâlâ sevmeme acıyorum."

dediklerimi sadece dinliyordu ağzını açıp da tek kelime bile söylemiyordu, boğazımın yanmasından burnumun direğinin sızlamasından göz yaşlarımın akacağını anlamıştım ama bunu görmesini hiç ama hiç istemiyordum. kafamı iki yana sallayarak yüzümü ellerimin arasına aldım ve gülmeye başladım, yine konuşmadı izledi sadece. gülümsememi yarıda kesip tekrar gözlerimizi buluşturdum.

toz duman | semih kılıçsoy & barış a. yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin