Maya bir hafta sonra ayaklandığında ilk işi yurt denilen bu yörük çadırından çıkmak oldu. Bu çadır şifa yurdu adı ile anılıyordu. Elbette öncelikle kendisine getirilen yünden bir içliği giydi. Bunla dışarıya çıkmak isteyince, Tünay, ona içliğin üzerine giyeceği şeyleri de vermeye başladı. Kaba keten kumaştan uzun bir tunik. Üstüne deri ve kürkten yapılmış dizlerine gelen bir yelek belinde değişik işlemeleri olan bir kuşak. Kafasında arkasından bağlanan tuhaf işlemeli bir başlık. Onu kat kat giydirmişlerdi ve Maya biraz sonra gerçekten bunalmaktan patlayacaktı. Kumaşlar neredeyse etini ısırıp onu kaşındırıp duruyordu. Ayaklarına giydiği deriden yapılma kürklü botların içinde ise kalın keçeler vardı. Şifa yurdundan dışarıya adım attığında ise bir kahkaha atıp kamera nerede diye bağırmamak için kendisini zor tutmuştu. Bozkırın ortasındaydı. Kendisinin bir eşi gibi giyinmiş küçük çocuklardan bazıları bezlerden yapılma bir topla oynuyorlardı, bir kısmı ellerindeki tahta kılıçla talim yaparken bir kısmı önlerindeki hayvanları sürüyordu. Koçların sırtına binmiş daha küçükleri at sürer gibi onları sürüyor, bir alana yerleştirilmiş büyük kasnaklarda halı ören daha büyükleri büyük bir ciddiyetle çalışıyordu... Maya etrafında üç yüz altmış derece döndü. Burası dev bir yörük köyüydü heralde. Başka bir açıklaması yoktu. Belki bin küsür çadır vardı burada ve ortada diğerlerinden daha büyük bir çadır duruyordu. Kadınlar kazanlarda birşeyler kaynatıyordu. Büyük baş, küçük baş, hayvanlar etrafta dolaşıyor bir yerden at kişnemeleri geliyordu. Büyükçe çitler, bunlara takılı mavili beyazlı bayraklar sınır göstergesi gibi kocaman yerin etrafını çevrelemişti. Çadırların boyundan kat be kat yüksek ahşaptan yapılma kulelerin üzerinde deri giyimli adamlar etrafı gözlüyordu. Bir an Maya gerçekten bir dönem filminin içine düştüğünü düşündü. Prodüksiyon gerçekten çok gerçekçiydi. Önce at kişnemelerinin olduğu yere doğru yürümeye başladı. Bir kenarda oturmuş iplik yapan kızlara merakla baktı geçerken. Biraz sonra tahtadan yapılma bir sundurmanın altında onlarca atı görünce ne yapacağını bilemedi. Hayır, bu kesinlikle bir şaka yada film çekimi falan değildi. Maya zamanda yolculuk yapmıştı nasıl olmuştu bilmiyordu ama buraya bir şekilde ışınlanmıştı. Çok, çok eski bir zamana belki çağlar öncesine. Atların durduğu devasa sundurmalı alanı geçmesi yaklaşık yirmi dakikasını almıştı. Gelen çekiç ve demir seslerine ulaşması ise bir o kadar daha. Koca bir ocak üstünde deriden yapılma bir körüğün saplarını insanlar indirip kaldırıyor körük bu sayede ateşe üflüyor ve erkekler demir dövüyordu. Maya adımlarını hızlandırdı. Ellerini arkasında bağlamış, siyah deriden kıyafetinin içinde geniş omuzları, tek örgülü uzun saçlarına bağlı siyah kuşaklı bir adam birisine birşeyler anlatıyordu. İri bedenini saran deriler kaslı vücudunu belli ediyor, uzun boyu onun bu filmin jönü olduğunu gösteriyordu. Maya ona doğru yürüdüğünde önündeki bakışların arkasına odaklandığını fark eden Bars bey, arkasını döndü. "Oo, Maya katun, kutunuz artsın ayaklanmışsınız." Maya bu şiveye alışmıştı artık. "Pars bey, hangi yıldayız?" Bars'da bu kadının şivesine alışmıştı. Belli ki buralardan olmayan bir kadındı ama dillerini biliyordu. "At yılındayız." Maya derin bir nefes aldı. At yılı neydi? Çin astrolojisi mi? "Yani sene kaç?" Bars ona kaşlarını çatarak baktı. "At senesindeyiz işte." Maya gerçekten boğulacak gibi hissediyordu. Gözyaşlarına boğulmamak için kendisini zor tutuyordu. "Böyle olmayacak, milattan önce mi sonra mı?" Bars ona hayretle bakarken gülümsedi "ne diyorsunuz Maya katun anlamıyorum. Bizi oyalamayın yakında geçecek kervana silah yetiştirmek lazım" Maya ateşte dövülen demirlere göz attı "Lanet olsun Tunç çağına mı geldim ne bok yedim ben ya!" Bars bey ona kaşlarını çattı "Böyle uğursuz kelimeler etmeyin sizin gibi kutalmış bir katuna yakışmaz." Maya öfke ile kaşlarını çattı. "Tuvalete gitmem lazım!" Bars onu anlamak istercesine dikkat kesildi "ihtiyaç gidermek için diyorum" dedi Maya bacaklarını birbirine bastırıp kıvranarak. Bars, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Bu katun gözlerini açtığı andan itibaren tuhaf bir şekilde sevimli geliyordu ona. İlerideki ormanlık bölgeyi işaret etti. "Orada ihtiyaç çukurları var." Maya ellerini öfke ile sıktı "Beni götürür müsün korkuyorum. Bir de neyle temizleniyorsunuz?" Bars ona sırıtmamak için kendini zor tuttu. "Yaprak ve su ile. Geldiğiniz yerde siz ne ile temizlenirdiniz Maya katun?" Maya yüzünü buruşturdu "su tuvalet kağıdı ve sabun ile." Bars onu ormanlık alandaki tuvalet bölgesine getirdiğinde, Maya yere kazılmış içi dolu çukura midesi bulanarak baktı. Üzerindeki kat kat kıyafet işini daha da zorlaştırırken Bars arkasını dönmüş halde seslendi "Ormanın iyelerinden müsaade istemeyi unutmayasın he. Sonra orman ruhları cezalandırır seni." Maya derin bir iç çekti "hay ormanın ruhunu da sizin hurafelerinizi de! Lanet olsun, bok mu vardı ya! Gidemedin yüz sene bin sene öncesine de daha tuvaletin icat olmadığı bu lanet zamana geldin Maya!" İşini hallettikten sonra Bars'ın eline tutuşturduğu yaprağa şaşkınlıkla baktı. Adam belindeki kırbasından suyu Maya'nın ellerine boşaltırken gülmemek için kendisini tutuyordu. "Ellerini yıkayasın." Maya bu çağlar öncesi adama yüzünü buruştururken eline tutuşturulan yaprağın, sabun gibi köpürmesine şaşırmıştı. Bars ise sanki bilmediği bir dünyaya gökten düşmüş yaralı bir melek olan bu kadına sırıtmamak için kendisini zor tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAMANIN İLK HAYATI
Historical FictionYula, tunç çağı zamanında, Çapşin obasının baş şamanı olan büyükannesinin halefidir. Bir gün obasına yapılan baskından kaçarken, çok sevdiği kardeşi gibi gördüğü Balca'nın ihanetine uğrar. Bu ihanetin intikamını almak için inandığı tanrılara yalvard...