Yula köyüne yapılan baskından ancak buraya kadar kaçabilmişti. Şimdi saklandığı ulu akağacın dibinde, sırtında büyükannesinden kalan yün pelerine sıkıca sarılmış soğuktan büzüşmüştü. Ve görülmemek için zaten küçük olan bedenini iyice küçülterek kafasını dizlerine yaslamıştı. Duyulma korkusu ile nefes bile almaya cesaret edemiyordu, bu boğazını tıkayan soluğunun onu boğacak gibi hissetmesine sebep oluyordu. Koşan ayak seslerine karışan bağırtılar korkusunu iyice arttırmış bu yüzden pelerinin kapişonunu kafasına kapatıp ellerini kulaklarına bastırmıştı. Gözlerinden akan yaşları tutamıyor dizleri ıslanıyor ama boğazından çıkacak hıçkırıkları bastırabiliyordu. Başka şansı yoktu yakalanırsa bu onun için ölümden daha beter birşey olurdu. Akağaçın iyesine onu saklaması için dualar etti. Göktengriye, Ülgen'e Umay Anaya hatta ölmek için Erlik'e bile sessizce yalvardı içinden. Ölüme razıydı ama yakalanırsa ölümden beter olurdu hali. Ayak sesleri daha yakından gelmeye başlayınca buz gibi zemine karların arasına daldırdı kulaklarından çektiği ellerini. Kendisini savunabileceği birşey arıyordu. Bir taş bir sopa herhangi birşey. Bulamamış olmanın verdiği hayal kırıklığı ile donmuş ellerini karların arasından çıkardı. Pelerinin kaba kumaşına sardı. O sırada eline değen sertlikle kumaşın hışırdamasına izin vermeyecek bir zerafetle, elini iç kısımdaki cebe daldırdı. Eline gelen yumurta büyüklüğündeki pürüzsüz şeyin ne olduğunu biliyordu. Usulca taşı avucunun arasına aldı ve dışarıya çıkardı. Cade taşı, yeşil bir okyanusun pırıltısı, üzerindeki bulutumsu yumuşak beyazlıkları ve şimşeği andıran damarları ile elinde duruyordu. Büyükannesi bu taş ile havanın, suyun şimşeğin gücünü kullanırdı. O çok güçlü bir şamandı. Yula ise onun halefiydi. Gözyaşları yanaklarını döverken, taşı avuçlarının arasında sıktı. Gözlerini huşu içinde yumdu. "Ey kadim atalarımın ruhu, bu ulu akağacın altında sizlere sesleniyorum. Ne olur bana yardım edin" diye söylendi. Yanında ne atalarına sunacak bir şey ne tanrılara adayacak birşey vardı. Çaresizce pelerinin diğer ceplerini karıştırdı. Bir ekmek kırıntısı bile yoktu. Sadece Cade ve o vardı. Üstüne yağan kara gözlerini umutsuzca dikti. Ağacın tam arkasındaki ayak sesini duyunca taşı avucunda iyice sıkarak olduğu yerde nefesini tutarak bekledi. Gözlerini kapatmış korku ve soğuktan titreyen bedenini sakinleştirmek için nefes alması gerekse bile bunu yapamamıştı. Biraz sonra korktuğu olmuş Yula kendisini dirseklerinden tutup ayağa kaldıran güç ile herşeyin bittiğini gösteren derin bir nefes vermişti. Dehşet içinde gözlerini açtığında ise, karşısında gördüğü yüzle bir an için sevinç çığlığı atacak olmuştu. Dudaklarının kenarı gözyaşları içinde yukarıya kıvrılırken, birden karnında hiç beklenmedik bir sızı hissetti. Soğuk acıyı kesiyordu belki de. Gözleri şok ile büyürken dizlerinden çekilen güç ile elini karnına bastırdı. Elinden damlayan kana dehşetle baktı. "Neden?" dedi anlamak istercesine. "Çünkü, herşeyi aldın Yula! Bana ait olması gereken herşeyi, şimdi senden geri alacağım." Darbe bu sefer göğsüne inerken onun çığlık atacak bile gücü yoktu. Hayır kalbinin kırıldığını, ruhunun toz zerrelerine dönüştüğünü hissediyordu. Güvenmişti ona sevmişti. Korumuştu. Kardeşti onlar. Ağzına ulaşan kanın paslı tadını tükürdü suratına bütün gücüyle. "Balca..." dedi fısıltı ile bedeni ancak bu kadar dayanmıştı. Soğuk karların üzerine çöktüğünde sırtındaki pelerinin sertçe çekilip alındığını hissetti. Bedeni değil ruhu üşüyordu sanki. Kendisinden uzaklaşan ayaklar karda derin bir iz ve iç gıcıklayan bir ses bırakıyordu. Yula ileriye doğru uzanmak ayak izlerinin sahibine hesap sormak istiyordu. Kolunu sürünmek için uzattığında keskin bir acı ile sarsılan vücuduna karşın dudaklarını ısırdı. Çığlık atmayacaktı. Avucunda sıktığı kanı ile lekelenmiş cade taşını kendine doğru çekti. Ağzındaki kan tadını yok sayarak gözyaşlarını taşın üzerine akıttı. Son nefesi, son gücü ile seslendi bütün inandıklarına. "Ey yüceler, ulular, iyeler. İşte bu kanım işte bu gözyaşlarım size adağım. Binler kez doğsam bile bu ihaneti asla unutmayacağım. Bana bir şans yalvarırım size, bana son bir şans verin bunun bedelini alayım..." Yula gözleri kapanırken, elindeki cade taşının titreştiğini hissediyordu. Belki de ona öyle gelmiş ölüm onu kucaklamıştı. Bir an sonra kulağının dibinde sessiz bir fısıltı duydu "kabul edildi, sana bir şans daha vereceğim, ama günü geldiğinde sende bana bedelini ödeyeceksin" içi ürperdi. Gözlerini aralamaya çalıştığında bulanık bir görüntü dışında birşey göremedi. Gözlerini açık tutmaksa tam bir işkence gibiydi. Bilinci kararırken Yula bedeninin kaldırıldığını hissetti. Belki de ruhu atalarının yanına Uçmak'a yükseliyordu. Ya da Erlikhan onu almış karanlık diyarına götürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAMANIN İLK HAYATI
Ficción históricaYula, tunç çağı zamanında, Çapşin obasının baş şamanı olan büyükannesinin halefidir. Bir gün obasına yapılan baskından kaçarken, çok sevdiği kardeşi gibi gördüğü Balca'nın ihanetine uğrar. Bu ihanetin intikamını almak için inandığı tanrılara yalvard...