sarayın büyük yemek salonunu temizlemekle meşguldüm. Parlak mermer zeminleri parlatmak, altın varaklı mobilyaları silmek ve kristal avizelerin tozunu almak... Hepsi dikkat ve özen gerektiriyordu.
Annemin uyarılarını hatırladım "Kraliçe çok titizdir, Her şey mükemmel olmalı." Kraliçe gerçekten de katı ve hoşgörüsüz bir kadındı. Sarayın her köşesinde onun soğuk bakışlarının varlığını hissediyordum.
Kraliçe, hizmetçilerle nadiren konuşur, ancak her şeyin kusursuz olmasını beklerdi. En ufak bir hata bile gözünden kaçmazdı.
O sırada ben, pencereden dışarıya bakarken, gözlerimin önünden hızlıca bir şey geçtiğini fark ettim. Başımı kaldırdım ve şaşkınlıkla, tavşanın bahçede koştuğunu gördüm. Emily ve Daniel'in bana hediye ettiği bu sevimli hayvan, sarayın düzeni içinde kaybolmuş gibiydi. tavşanı kaybetme korkusuyla hemen peşine düştüm. Onu bir daha bulamayabilirdim,
Tavşan, sarayın arka bahçesine doğru hızla kaçıyordu, tavşanı takip ederken birden kendimi sarayın derinliklerinde, hiç bilmediğim bir koridorda buldum. Kafamı kaldırıp etrafıma bakınca, neredeyse tamamen boş bir bölgeye geldiğimi fark ettim. Zemin, taşlardan yapılmış ve duvarlar kalın, karanlık taşlarla kaplıydı. Sarayın bu kısmı, diğer bölümlerin aksine, ürkütücü bir sessizliğe gömülmüştü.
ürpertiyle içimi çekerek, "Burası neresi böyle?" diye mırıldandım. Panik yavaş yavaş içimi kaplamaya başladı. Kaybolduğumu hissettim, geri dönmek için hangi yöne gitmem gerektiğini bilmiyordum. Tavşanı yeniden gördüğümde içim biraz olsun rahatladı. bir köşeye sıkışmıştı ve onu yavaşça yakalamaya çalıştım. Tam tavşanı tutmak üzereydim ki, birden sert bir şeye çarptım, dengemi kaypedip geri sendeledim. Bana çarpan kişi kolumdan tutarak düşmemem için beni tuttu.
Kafama öyle güçlü bir ağrı saplanmıştı ki, elimi hızla başıma koyup yüzümü acıyla buruşturdum. Sanki bir taş duvara çarpmış gibi hissettim,
Ne kadar da sert birine çarptım? Diye düşündüm."Ah, başım..." diye fısıldadım. gözlerimi açmaya cesaret edemedim, ama sanki karşımdaki kişinin bana doğru eğildiğini hissettim. kolumda güçlü bir el beni sıkıca tuttuyordu. Karşımdaki adam sert bir sesle konuştu.
"Nereye bakıyorsun?" Sesi, bir emir gibi üzerime çöktü. Gözlerimi yavaşça araladım ve karşısımdaki adama baktığımda nefesim kesildi.
Adamın mavi gözleri, içime işliyordu. zihnim allak bullak olmuştu. bu gözler, hafızamın derinliklerinde yer etmiş olan o balodaki adamındı, bu oydu ama şimdi bakışları tehtitkârdı bana sinirli bir şekilde bakıyordu. Yüzündeki yara izi ona başka bir hava atıyor, onu daha korkunç yapıyordu.
YOU ARE READING
Orman Fısıltısı
RandomLeah, küçük köyünde sade ve kendi halinde bir hayat sürerken, bir sabah yağmurun sesiyle uyanır. Henüz uyumakta olan kız kardeşi Julia'ya kaşlarını çatarak bakar ve banyoya kaçar. Sıcak bir banyo ile rahatladıktan sonra, doğayla iç içe olan köyün en...