Seungmin ile dükkan dükkan dolaşmış, bir sürü süsleme malzemesi ve konfeti almıştık. Şimdi ise koca mekanı süslememiz gerekiyordu. Yorucu ama eğlenceli olacaktı kesin. Hele Seungmin çok heyecanlıydı. Daha içeri girer girmez balonları kucağına almış, şişirmeye başlamıştı. Ben de renkli şeritleri asmaya koyuldum. Aramızda fazla fark olmasa bile ben daha uzundum ve bu iş doğal olarak bana kalıyordu.
"Hyunjin zorlanırsan söyle tamam mı?"
"İyiyim, endişelenme güzelim."
Her ne kadar yüzüne şu an bakamasam da kızardığına emindim. Seungmin çok güzel. Ve ben bunu dile getirmeye bayılıyorum.
Elimdeki şeritler bitince devamını almak için poşetlerin yanına gidiyordum ki kafama atılan balonla Seungmin'e döndüm. Gözlerimiz kesiştiği an gülüşünü duydum ilk defa. Hep kıkırtı seviyesinde kalan gülüşü şimdi çok çok daha parlaktı. Gözleri kısılmıştı. Bembeyaz dişleri ışıldıyordu.
"Şımarık seni."
Süzülen balonu havada kapıp ona fırlattım. Kollarını önünde siper ederken gülmeye devam etti. Ben de ona uyum sağladım. Şeritlerden birini elime alıp yanına koştum. Etrafına hediye paketi gibi dolamaya başladım. İkimiz de kahkahalara boğulmuştuk.
"Dur dur yapmaa yapmaaaaa"
Şerit bitene kadar sarmıştım. Sonrasında arkasına geçip sarıldım sıkı sıkı. Gözlerinden akan yaşı görebilmiştim. Ve üzüntüden deil, mutluluktan, gülmekten aktığını bilmek keyif vericiydi.
"Hyun çok acımasızsın.."
Kıkırtıları kulağıma dolarken söylediği kelimeye takılmıştım sadece. Onun ağzından duyduğum ilk takma isimdi bu.
"Ne dedin bakayım sen."
Saçlarını karıştırdım güzelce. Öylesine tatlıydı ki ısırmak istememe neden oluyordu.
"Hyun dedim, sevmedin mi?"
Tatlı, kendinden emin bir gülümseme sundu sanki cevabımı biliyormuş gibi.
"Sevdim, hep böyle seslen tamam mı?"
Başıyla onaylayıp kocaman, sulu sulu bir öpücük kondurdu yanağıma. Ben de tam dudağının kenarına bir tane bırakıp şeriti çözdüm yavaşça. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki.. Gerçi gözlerine bakmam bile hızlandırıyordu kalbimi. Onun bana hissettirdikleri herkesten farklıydı. Seungmin'i görene kadar kalbim böyle çarpmıyordu.
"Hyun versene o şeridi bana."
Uzattım anlamamış bakışlarla. Aldı, güzelce sarıp çantasına koydu. Gülümsemeden edemedim.
"Anı diyelim."
"Seviyorsun sanırım anı toplamayı."
Yeni şeritleri aldım elime. Saçına kocaman bir öpücük bırakıp süslemeye devam ettim. Şeritlerin birazını balonlar için ayırmıştım. Kalanları da zor da olsa asmayı başardım. Seungmin kalan şeritlerle şişirdiği balonları bağlamaya başlamıştı bile. Yanındaki sandalyeye oturdum kıkırdayarak. Yine tüm ciddiyetini vermiş, kaşlarını çatmıştı hafifçe. Seungmin ne zaman bir işe odaklansa böyle bakıyordu işte. Kalbimin tekrar hızlandığını hissettim. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Neden böyle oluyor ki..?
"Hyun yardım mı etsen?"
O sert bakan gözler bana dönünce kıkırdadım istemsizce. Gözüm dudaklarına kaydı istemsizce. Öyle bir çekim hissediyordum ki şu an onu öpebilirdim.
"Edeyim bakalım güzelim."
Şişirdiği balkonlardan üç tanesini alıp güzelce bağladım şeritle. Hepsini beraber bitirince kalktık. Seungmin'in de yardımıyla astım güzelce balonları da. Biraz yorucu olmuştu ama değmişti. Felix'in seveceğine emindim.
"Oha ne güzel olmuş."
İkimiz de elinde havai fişeklerle gelen Jeongin'e bakıyorduk.
"Aman o fişeklere dikkat et de içeride patlamasın."
Seungmin'e hak verir gibi mırıldandım. Felix bir keresinde küçükken havai fişekleri izlemeyi çok sevdiğini ama annesinin ona hep kızdığını söylemişti. Seungmin kadar olmasa da katı bir ailesi vardı. Jeongin sırf bu yüzden tüm parasını bu fişeklere gömmüştü eminim. Hiçbirimiz patlatmayı da bilmiyorduk nasıl patlatacaksak artık.
"Bir şey olmaz. Ben baya araştırdım. Felix için harika bir gece olacak."
Onu ilk defa bu kadar heyecanlı görüyordum. Gerçi yeni tanıştık sayılırdı. Jisung, Minho'nun peşinde dolanırken açık ediyordu her şeyi ama Jeongin'i anlamak zordu. Benim doğum günüm olsa bu kadar özenir miydi acaba?
"Sen de Felix'e mi aşıksın Jeongin?"
Seungmin aklımdaki soruyu pat diye sorunca istemsizce sırıttım. Belli ki aynı frekanstaydı beyinlerimiz.
"N-ne? Hayır ben-"
"Helal olsun lan size."
Changbin'in sesiyle hepimiz ona dönmüştük. Chan ile beraber ellerinde poşetlerle gelmişlerdi. Bu kadar şeyi nasıl yiyip içecektik acaba? Daha pastamız vardı. Gerci pastayı yapanın Minho ve Jisung olduğunu düşünürsek zehirlenme riskimiz vardı. Minho özveriliydi ama Jisung, hepimizi zehirleme potansiyeline sahipti. O derece anlamıyordu mutfak işinden. Sırf Minho ile zaman geçirmek için onunla pasta yapmak istediğini de hepimiz biliyorduk. Tabi Minho hâlâ farkında değil.
"Lan ekmek, kaç tane fişek aldın?"
Chan kutulardan birini eline almış, fişekleri inceliyordu.
"Aman dikkat et, elinde patlar falan."
Jeongin, Changbin'in tepkisine gülüp aldı Chan'in elindeki kutuyu.
"Noluyor be onlar ne?"
En sonunda Minho ve Jisung da gelmişti. Jeongin Minho'ya fişekleri gösterip çıkmıştı kafeden. Jisung da Minho'nun peşinden beş karış suratla gelmişti içeri. Minho ile mi kavga ettiler diye düşündüm ama emin olamamıştım. Beraber gelmişlerdi ve Minho gayet mutluydu?
"Jisung gelsene az konuşalım."
Başıyla onaylayınca Seungmin'in elini tutup Jisungla beraber dışarı çıktık. Jeongin'i de aramıza kattım ve beraber biraz uzakta çimenlere oturduk.
"Jisung ne oldu? Suranın beş karış geliyorsun, iyi misin sen?"
İç çekti, hepimize baktı sırayla.
"Minho bence beni hiç sevmiyor."
Tahmin etmiştim. Konu Minho'ydu. Şu çocuğu görse hiçbir sorun kalmayacaktı aslında ama işte. Minho ya salaktı, ya da salağa yatıyordu.
"Noldu, neden böyle diyorsun?"
Bu kez konuşan Seungmin olmuştu.
"Pastayı yaparken sürekli bağırıp durdu. En sonunda da beni mutfaktan attı. Pasta yapmayı kabul ettiği için de söylenip durdu. Duymadığımı sandı sanırım ama duydum hepsini.."
Minik bir hıçkırık döküldü dudaklarından. Onu göğsüme çekip bastırdım yavaşça. Çok geçmeden Seungmin ve Jeongin de katılmıştı bize.
"Minho hep kızardı bize, ama bu farklı. Jisung bence Minho'nun morali bozuk."
Jeongin haklıydı. Minho'nun bizimle şakalaşma şekli sertti ve biz onun sevgi dilini anlıyorduk. Belli ki üzülmüştü bir şeye.
"Üzülme tamam mı, zaman ver ona."
Saçları arasına kocaman bir öpücük yerleştirdim. Seungmin gözlerini siliyor, Jeongin ise sıkı sıkı ellerini tutuyordu.
"İyi ki varsınız, gerçekten. Hepiniz anlıyorsunuz onu sevdiğimi, o nasıl anlamıyor ki.."
İç çekip saçlarını karıştırdım. Bunu ne zaman yapsam gülerdi.
"Hyunjin dur be."
Dudaklarından kıkırtılar dökülürken Seungmin ve Jeongin de katılmıştı bana. Jisungla uğraşmak çok zevkliydi. Tabii eğlencemiz Chan'in yanımıza gelmesiyle son buldu.
"Hadi içeri geçin siz de, ben Felix'i almaya gidiyorum."
Sonraki bölüm yan shiplere de değinmek istiyorum okurken sıkılmazsınız dimi
Ha bir de harika moment vereceğim hazır olun 🤧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect Smile -Hyunmin-
Fanfiction"Bana söz ver, bir daha asla gülüşünü kapatmayacaksın" -slice of life-