11. Bölüm

148 6 2
                                    

Gözlerimi, burnuma dolan patates kızartması kokusuyla açtım. Hemen yataktan kalkıp duşa girdim ve aşağı indim.

Mutfağa girdiğimde babam kahvaltı hazırlıyordu. Bir dakika babam mı? BABAM? "Baba hayırdır?" Bugün pazar mıydı ya? "Günaydın prenses." "Sana da günaydın. Sen bugün şirkete gitmeyecek misin? Kahvaltı hazırlıyorsun da. Gözlerim yaşardı." dedim ellerimle gözlerime yelpaze yaparak. Babam kahkaha atarak "Yok kızım bugünü sana ayırdım." "Ooo yaşasııın." diyerek boynuna sarıldım. "Dur dur patatesler yanacak." "Ay pardon." dedim sırıtarak. Beraber masayı hazırladık. Ben çayları doldururken babam da yerine geçti ve oturdu. Ben de karşısına oturdum. 

Kahvaltımızı yaparken babam "Bugün ne yapmak istersin kızım?" diye sordu. Hava güneşliydi. Aklıma piknik yapabileceğimiz geldi. "Piknik yapmaya ne dersin? Eski günlerdeki gibi." Ben küçükken her hafta babamla yakınlardaki bir parka gidip piknik yapardık. "Aa evet harika bir fikir." Gülümseyerek kahvaltımızı yapmaya devam ettik.

Kahvaltıdan sonra hemen odama çıktım ve kot ile üstüme de askılı giydim. Saçlarımı atkuyruğu yaptım. Hafif bir parlatıcı sürdüm ve ayağıma spor ayakkabılarımı  giyip babamın yanına indim. 

Küçük bir piknik sepeti hazırladık. İçine atıştırmalık kurabiyeler, meyve suyu ve masa örtüsü koyduk. Beraber evden çıktık. Arabaya bindik, şoför kullanıyordu. "Baba arabayı neden sen kullanmıyorsun?" Arkamıza baktım. Evimizin önünde duran korumalara ait olan araba da bizimle birlikte geliyordu. "Tedbir amaçlı kızım. Ne olur ne olmaz." "Of baba. Hep aynı şeyi söylüyorsun." Babam gülümsedi ama içten gelen bir gülümseme değildi. 

Piknik yapacağımız alana gelmiştik. Arabadan indik ve bagajdan sepetimizi aldık. Düzlük bir yer aramaya başladık. Ağaçların gölgelediği  bir yer bulduk ve masa örtümüzü çimenlere serdik. Sepetten kurabiyelerimizi ve meyve suyunu çıkardık. Çimlere tam anlamıyla serildik. 

Kurabiyemden bir ısırık aldım ve "Burası çok güzelmiş dimi baba?" "Evet kızım." Etrafıma bakınmaya devam ettim. Kuş sesleri harika bir ortam yaratıyordu. Bizden uzakta ama bir gözleri bizde bir gözleri de etrafta olan korumalar vardı. Eskiden de vardı bu korumalar ama şu sıralar sayıları iyice artmıştı. Babama sorduğumda da zaten doğru düzgün cevap vermiyordu. Ben bunları düşünürken telefonum çaldı. Babama "Zeynep'tir." dedim ve ayağa kalkarak babamdan biraz uzaklaştım. 

"Efendim canım?" "Yağmur ya nerdesin? Evinizin önündeyim kapıyı çalıyorum çalıyorum açan yok." "Ah canım ya biz babamla piknik yapıyoruz." "Yaaa hani gece değerlendirmesi yapacaktıııııık?" "Yapacağız. Yaparız yani. Yarın nasıl? Hatta sen bizde kalırsın." Bir yandan konuşup bir yandan da yere bakarak yürüyordum. Kafamı kaldırdığımda ne babamı görebildim ne de herhangi bir korumayı. Boyumu geçmiş ağaçlardan başka bir şey yoktu. Etrafımda bir tur döndüm ve hangi yönden geldiğimi anlamaya çalıştım. Fakat anlayamadım tabii ki. Dikkatimi tekrar telefonuma verdim. Zeynep birşeyler anlatıyordu. "Efendim, ne dedin?" "Ya sen beni dinlemiyor musun? Diyorum ki Berkan'la dans ettik. Gördün mü?" " Ha evet. Gördüm tabii. " "Ya aslında iyi çocuk gibi." "Bilmiyorum ki. Sen onu benden daha eski tanıyorsun." "Evet orası öyle." Zeynep anlatmaya devam ediyordu ama benim dikkatim bu seferde gelen bir çıtırtıya kaydı. Tam arkamdan geldiğine emindim. Arkamı döndüm. Kimse yoktu. Küçük çamların yaprakları hareket ediyordu. Başta rüzgardır diye düşündüm ama havada rüzgar bile yoktu. Çamlara doğru yürüdüm. Etrafına şöyle bir bakındım. Çamın arkasından koşarak küçük bir tavşan bana doğru geliyordu. Derin bir nefes aldım. Korkmamı gerektirecek bir şey yoktu. "Alo, Yağmur orada mısın?" "Buradayım. Bir ses duydum ama tavşanmış." "Bir taraftan konuşup bir taraftan da ayağımın dibine gelen tavşana doğru eğildim. Eğilmemle arkamdan bir silahın patlaması aynı anda oldu. Hemen arkamı döndüm. Aklıma babam gelmişti. İçimden babama bir şey olmaması için dua etmeye başladım. Umarım avcılardır diye düşünüyordum. Biraz yerde bekledikten sonra ayağa kalktım ve silah sesinin geldiği yere doğru koşmaya başladım. Zeynep hala telefondaydı. "Zeynep ben seni sonra ararım." "Yağmur iyi misin? O ses neydi?" sorularını dinlemeden telefonu kapattım ve daha hızlı koşmaya başladım. Bir el daha silah sesi duydum ve tökezledim. Sol kolumda inanılmaz bir acı vardı. Baktığımda kanadığını gördüm. Elimle bastırdım. Çok kanıyordu. Her yerde kan vardı. Ellerimde, üstümde. Bütün kolum kan içinde kalmıştı. Kendimi koşmaya zorluyordum ama enerjim kalmamıştı. Yürümekte bile zorlanıyordum. Gözlerim kararıyordu. Yere çömeldim. Gözlerimi açık tutmaya, uyumamaya çalışıyordum. Aklım babamdaydı. Daha fazla dayanamadım ve gözlerimi kapattım. 

Yeni BaşlangıçlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin