Odaya güneş ışığının dolmasıyla gözlerimi aralamaya çalıştım. Kolumda hafif bir ağrı vardı. Ve üstümde de bir ağırlık. Sağa doğru kafamı çevirince tam anlamıyla burnumun dibinde bir adet Barkın ile karşılaştım. Neden ve hangi ara yanıma yatmıştı? En son hatırladığım koltukta uyuyacak olmasıydı. Doğrulmaya çalıştım ama Barkın'ın kollarını sıkılaştırmasıyla bu çabam sonuçsuz kaldı. "Barkın?" dedim fısıldayarak. Boğuk bir sesle "Hıı?" dedi. "Şu kollarını bir çek." "I-ıı." Taklidini yaparak " Ne demek ı-ıı! Gözlerimi bir açıyorum dibimde sen. Neden dibimdesiniz Barkın bey?" "Of kızım ya! Bir uyutmadın." "Uyutmam. Neden koltukta uyumadın? Babam ya da doktorlar ya da başka birileri içeri girseydi yanlış anlarlardı." Düşünür gibi yaparak "Neden koltukta uyumadım? Çünkü gece 3-4 gibi kabus gördün. Ağlıyordun. Seni sakinleştirmeye çalıştım ve başarılı oldum." egolu bir şekilde sırıttı. "E tamam. Sakinleştirmişsin. Teşekkür ederim ayrıca. Ama neden yanımdaydın?" "Çünkü Yağmur hanım, tam koltuğa geri dönecekken elimden tutup 'gitme'dediniz." Ben mi gitme demişim? Hiç hatırlamıyordum. Acaba Barkın doğru mu söylüyordu? Eğer yalansa neden benimle birlikte uyusun ki? "Hiç hatırlamıyorum." "Sen o sırada hala uykuda olduğun için." "Bilinçsizce söylenmiş bir şeydi o zaman.Kusura bakma." dedim çünkü ben bir erkeğe gitme demezdim. Barkın uzun uzun yüzüme baktı. Daha sonra "Bakmam." dedi ve odadan ceketini de alıp hızla çıktı. Sanki bozulmuş gibiydi ama söylediklerimde bozulacak bir şey yoktu bence. Bu hareketine anlam verememiştim.
Kendimi bugün daha iyi hissediyordum. Kolumdaki bandaj da olmasa tamamen iyileşmiş sayılacaktım. Dün doktor, bugün çıkabileceğimi söylemişti. Saate baktım 07.15. Daha erkendi. Doktorum gelmemişti muhtemelen. Kolumdaki serum çıkarılmıştı. Odadaki banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Duş almak istiyordum. Eve gidince ilk işim bu olacaktı. Aynadan kendime baktım. Cansız görünüyordum. Göz altlarım çökmüştü. Saçlarım karmakarışıktı. Ellerimle biraz düzelttim ama göz altlarım için bir kapatıcı olsa fena olmazdı. Odaya geri döndüm ve camdan dışarı bakmaya başladım. Hava bugün güneşliydi. Gözlerimi gökyüzünden çekip aşağıya bakmaya başladım. Oda 3. kattaydı ve aşağıdaki insanları gayet net görebiliyordum. Bahçeye bakarken gözüme Barkın ilişti. Diğer insanlardan biraz uzak mesafede, bir bankta, elinde kahvesiyle oturuyordu. Diğer elinde de telefon vardı. Sanırım mesajlaşıyordu. Kafasını bir an kaldırıp yukarı, bulunduğum odaya doğru baktı. Ya da bakmadı ama bu taraflara bir yerlere baktığına emindim. Daha fazla ona bakmamaya karar verdim ve pencereden çekildim. Yatağa doğru yürüdüm. Komidindeki televizyon kumandasını aldım ve kırmızı düğmeye bastım. Çok sıkılmıştım. Artık eve gitmek, telefonuma, bilgisayarıma ve en önemlisi yatağıma kavuşmak istiyordum. Gözlerim televizyondaydı ama aklıma neden ve kim tarafından vurulduğumla ilgili sorular takılıyordu. Düşünmeden edemiyordum. Babamın bir düşmanı yoktu ki bize zarar vermek isteyen. Yoksa ben mi öyle biliyordum? Aslında etrafımızdaki onlarca korumadan belliydi bir şeylerin döndüğü. İşin tuhafı Amerika'da kendimi bildim bileli hiç korumamız yoktu. Şoförler ve site güvenliği hariç. Alışık olmadığım için buraya ilk geldiğimizde garipsemiştim etrafta siyah takım elbiseli adamların dolaşmasını. Babama sorduğumda ise "Güvenlik amaçlı kızım." diyordu hep. "Seni korumak için."
Kapı iki kez tıklatıldı ve içeriye elinde kahvaltım olan tepsiyle bir hastane görevlisi girdi. Kahvaltımı masaya bırakıp "Afiyet olsun." dedi ve odadan çıktı. Masaya doğru ilerledim. Hastane yemeklerini sevmezdim ama karnım gurulduyordu. Omlet, domates, salata, peynir, zeytin, iki dilim ekmek ve bir bardak çay vardı. Ekmekler hariç hemen hemen hepsini bitirmiştim. Çok aç hissetsem de yemeğe başlayınca iştahım kesilmişti. Tepsiyi masaya geri bıraktım ve yatağa uzandım. Televizyonda yabancı bir film vardı.
Saat ona yaklaşıyordu ve Barkın hala ortalarda yoktu. Yaklaşık iki buçuk saat olmuştu çıkalı. Merak etmiştim. Sonuçta o olmasaydı şuan bu yatakta yatıyor olmayacaktım. Kendimi ona karşı borçlu hissediyordum ve nerede olduğunu deli gibi merak ediyordum. Kapı tekrar tıklatıldı. Bu sefer Barkın olma umuduyla "Girin!" dedim. Ne yazık ki umudum boşa çıktı. Önde hemşire arkada doktor girdiler odaya. "Günaydın Yağmur. Nasılsın bakalım?" "Günaydın doktor bey. Çok iyiyim. Kendimi iyileşmiş hissediyorum." "İyileştin zaten." dedi elindeki dosyayı incelerken. "Anormal bir şey görünmüyor. Seni bugün çıkarabiliriz." doktor cümlesini bitirir bitirmez kapıdan Barkın girdi. Yanıma gelerek "Bugün mü çıkıyor?" diye sordu doktora. "Evet. Öğlen saatlerinde." dedi doktor gülümseyerek. Ben de aynı şekilde "Teşekkürler." dedim. Doktor ve hemşire "Geçmiş olsun." diyerek odadan çıktılar. Ben yatakta otururken Barkın da ayak ucuma oturdu. "Nerdeydin?" diye sordum merakıma yenik düşerek. Salak Yağmur. Şimdi sanane diyecek mal gibi kalacaksın. "Önemli bir işim vardı."dedi soğuk bir şekilde. Dün böyle değildi. "Sana borçlandım. Hayatımı kurtardın." "Borçlanmadın." dedi sadece. aha sonra eline telefonu aldı ve bir şeyler yazmaya başladı.
Yarım saat sonra babam , Zeynep ve Berkan gelmişlerdi. Babam çıkış işlemlerini hallederken Barkın ve Berkan dışarıda bekliyorlardı. Zeynep ise yanında getirdiği kıyafetlerimden bir üst çıkarıp bana giydirmeye çalışıyordu. "Zeynep kendim giyebilirim. Sakat kalmadım." dedim şakaya vurarak. Zeynep gözlerini büyülttü ve "Allah korusun. Kalmadın çok şükür." dedi ama hala kendisi giydirmekle uğraşıyordu. En sonunda kıyafetlerimi giyince getirdiği çantayı toplamaya başladı. Yatağa oturdum ve onu izlemeye başladım. "Zeynep?" "Hıı?" "Bana ateş edenin kim olduğunu biliyor musun?" Gözlerini kaçırarak "Hayır." dedi ama bu cevabın dürüst bir cevap olmadığını anlamıştım. "Teşekkür ederim." dedim. "Her şey için." "Saçmalama Yağmur. Her zaman yanında olacağım ben senin." Zeynep'le daha yeni tanışmıştık ve o yanımdan hiç ayrılmamıştı. Arkadaşlıkların çıkar üzerine kurulduğu şu sıralar böyle birilerinin var olması ve benim o kişilerle arkadaş olmam büyük şanstı. Küçüklüğümden beri kolay arkadaş edinen bir tip olmamıştım. İlk adımı ben atmaz, onların atmasını beklerdim. Bu yüzden sadece bir arkadaşım vardı yakın olduğum. Onu da Amerika'da bırakıp gelmiştim.
Araba evimizin olduğu sokağa dönerken sokak başında yine takım elbiseli adamları görmüştüm. "Baba yuh artık. Sence de biraz abartmıyor musun?" "Neyi kızım?" "Koruma olayını. Sokağı bile koruyan adamlar var." "Hayır. Az bile." "Az bile?" diye mırıldandım. Evin önüne geldiğimize babam ve Zeynep'in yardımıyla arabadan indim. İkisi de koluma girerken bahçe kapısından geçiyorduk.Evin kapsında bekleyen orta yaşlı bir bayan vardı. Babama baktım 'bu kim?' dercesine. "Hoşgeldiniiiz." diye karşıladı bizi. Babam "Hoşbulduk Filiz hanım." dedi. "Yağmur bu Filiz hanım. Filiz hanım bu da benim kızım Yağmur." "Merhaba Yağmur hanım, memnun oldum." dedi sıcak bir gülümsemeyle. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Filiz hanım yardım ev işlerine yardım edecek." "Yağmur hanım babanız sizden çok bahsetti. Çok geçmiş olsun." "Teşekkür ederim. Bu arada bana sadece Yağmur diyebilirsiniz. Benden büyük insanların bana hanım demesini sevmiyorum." dedim. "Sen bana Filiz abla dersen ben de sana Yağmur derim." "Bana uyar." dedim ben de gülerek. Bu arada salona geçmiştik. Filiz ablanın yaptığı yatağa uzanırken Zeynep'e Filiz ablayı işaret ederek "Siz tanıştınız mı?" diye sordum. "Evet,sana kıyafet almak için geldiğimde tanışmıştık. Çok yardımcı oldu bana." dedi. Salonda ikimiz kaldığımızda "Bir kaç gün bizde kalsana." dedim Zeynep'e. "Benim de aklımdan bu geçiyordu. Hatta annemleri arayıp haber bile verdim." dedi kıkırdayarak. Ben de ona katıldım. Barkın ve Berkan hastaneden acele bir şekilde 'işimiz var' diyerek ayrılmışlardı. "Barkınların ne işi varmış biliyor musun?" "Yoo. Ben nerden bileceğim be!" ani çıkışına karşı "Tamam sakin ol. Berkanla kardeşsiniz ya hani? Hatırladın mı? Ondan sormuştum." "Ya kardeşiz ama bana her yaptığını haber vermiyor. Ama ben ona haber veriyorum." "Aa neden?" "Çünkü Vedat ve annem öyle istiyor. Bana ne faydası dokunacaksa Berkan'ın. Güya beni koruyacakmış. O önce kendisini korusun." "Oo bazılarımız sinirli sanki." "Yok sinirli değil de..." "de..? ne? " "Amaan boşver. Kafanı şişirmeyeyim. Zaten yorgunsun. Hadi uyu biraz." Gözlerimden daha öğlen olmasına rağmen uyku akıyordu. Koltukta biraz daha yayıldım ve gözlerimi kapattım. Zeynep saçlarımdan öpüp yanımdan ayrıldı. Kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Başlangıçlar
ChickLitYeni bir gün. Yeni bir okul. Yeni bir ülke.Yeni bir başlangıç. Üzgün müyüm? Hayır. Kesinlikle hayır. Hatta mutlu bile sayılabilirim. Evet evet. Mutluyum. Hem de hiç olmadığım kadar. Eski hayatındaki inişler, çıkışlar ve kavgalardan dolayı sorunlu...