Hepinize merhaba! Umarım beğenirsiniz!
-
"Peki bu gerçeği öğrendiğimize göre biz artık gidelim" Aral'ın duygusuz ses tonundan ben bile korkardım çoğu zaman. O gülmeyi, mutlu olmayı hak ediyordu.
Peki ben? Hak ediyor muydum?
"Ben 26 yıl boyunca gerçek çocuklarım olmadan yaşadım, onlarda isterse tanışmak istiyorum ve bizde kalmalarını da istiyorum." Dedi Selim Uğlu.
Sahi Selim Uğlu bize baba bile olmamışken, onlara baba olmayı becerebilecek miydi?
Sanmıyorum. Artık buradan gitmek istediğim için "Artık gidelim mi?" Dedim Aral'a oda kafası ile onaylayınca arkamızı dönüp tam çıkmışken bir ses duymuştuk.
O ses ise 'duygusuzlar karıştırmalarına rağmen ağlamadılar bile! Adamların yüzünde mimik bile oynamadı' demişti.
Bunaldığım için dışarıya adım atmıştım.
Aral ise peşimdeydi, istese hemen yanımda olurdu ama bu bizim daha doğrusu onun bir oyunu gibi bir şeydi. Bunaldığın ve ya Korktuğun zaman arkandayım, yalnız hissettiğinde ve ya mutlu olduğunda yanındayım, öfkeli olduğunda ise önündeyim. 10 yaşından beri böyle devam ediyordu bu oyunumuz.
Bunaldığımı çok iyi anlamıştım. Onun öfkeli olduğunu bende biliyordum tabii ki de, karıştırılmamıza değil o aileye öfkeliydi.
Belkide bu öfkenin arasında 26 yılda vardır.
Arabaya bindiğimizde şöför koltuğuna ben oturmuştum. Sürmek iyi gelebilirdi.
Umarım.
-
Eve gelmiştik, arabada konuşmuştuk bu konuyu. Bir şey yapmayacaktık. Çünkü gerek değildi.
Artık benimde , ikiziminde bir aileye ihtiyacı yoktu. Büyümüştük.
Hemde yeteri kadar.
Akşam yemeği olarak ne yiyeceğimizi sormak için Aral'ın odasına doğru yürüyordum. Muhtemelen spor yapıyordu.
Odanın kapısı açık olduğu için ne yaptığını görmüştüm. Tabiiki de spor yapıyordu. Bazen bağımlı falan olduğunu düşünüyorum. Bende yapıyordum ama her saat değil yani.
"İkiziim"
"Efendim yarım" dedi
"Yemek ne yiyeceğiz?"
"Bilmem ne istersin?"diye sordu.
"Tavuk pilav"
"Tavuk pilav"
"Sen ne istediğimi nerden biliyorsun?"
"Sence?" Dedi
"Ya tamam yumruğumu yersin sus"
Duyduğum son şey ise gülüşüydü. Gülüşü çok güzeldi ikizimin. Fakat bunu ona söylemedim, çünkü neden söyleyeyim.
Çoğu zaman böyle değiliz birbirimize karşı zaten, bazı zamanlar ise çocuklaştığımız kişiliklerimiz bizi buluyordu, o anda bu andı işte. Böyle oluyordu.
Askerdik ama duygusuz değildik, her ne kadar öyle görünsek bile bizim duygularımız birbirimizeydi.
Mutfağın ortasında boş boş ayakta duruyordum. Arkamı döndüğümde ise ikizimin kapı kulpuna yaslanmış bir şekilde beni izlediğini fark ettim, "Ne düşündün bu kadar?"
"Sanane"
"Arel deme şunu ya"
"Tamam tamam" yüzümdeki bu gülümseme sadece onaydı.
İkimizde aynı anda birbirimize döndüğümüzde "Pilav senin tavuk benim"
"Pilav benim tavuk senin"
Pilavı her zaman o yapardı ben ise tavuğunu yapardım. Tavuğa niye işkence çektireyim der yapmazdı, ama sonrasında hepsini yerdi.
Benim ikizim ise böyle güzel salaktı.
Buzluğa doğru ilerlerken tavuğu çıkarmak için tam açıyorken, kapı zili çaldı.
Bu saatte tek bir kişi gelebilirdi. Muhtemelen oydu.
"Muhtemelen onlar geldi ben bir bakayım"
-
Gelen kişiler diğer ailenin ikizleri.:D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aral ve Arel (Gerçek ailem)
Short Storyİki asker kardeşlerin acı hayatı, Aral ve Arel bu acıların başrolleriydi. Bütün gerçeklerin çıktığı o gün, 26 yıl sonrası bulunan gerçekler. Bir aptal hemşire yüzünden karıştırılmış, İki bebeğin hayatı ne kadar değişebilir? 26 yıl sonra? Acıları il...