Bölüm 10

1K 8 9
                                    

Cuma öğleden sonra işten patronuma fotoğraflarımı gönderme eyleminin şaşkınlığıyla ayrılmıştım. O akşam hastanede Bilgin'i ziyaret ettim ve yanımda Ceylan'ı da götürdüm. Ceylan varken anlamlı bir konuşma şansının çok az olacağını biliyordum. Bilgin dikkatimin dağınık olduğunu fark etmişti ama hiçbir şey söylemedi. Ben de yorgun olduğumu söyledim. Sonuçta hem bir işte çalışmaya hem de ev işleri yapmaya alışkın değildim. Yorgunluğumu bahane edip hastanede uzun süre kalmadık.

O gece uykuya dalmakta zorlandım, çünkü yaptıklarımın nasıl sonuçlanacağından endişelenmiştim. Beynimin bir kısmının heyecan duyduğunu ama diğer kısmının yaptığım şeyin tamamen yanlış olduğunu söylediğini fark ettim. Telefonumdan fotoğraflara baktım ve bacaklarımın gayet güzel olduğunu ama göğüslerimin ne kadar büyük göründüklerini gördüm.

Çok az uyumama rağmen cumartesi sabahı erkenden kalkmıştım. Çayımı içerken önümüzdeki hafta ne olacağı konusunda endişelenmekten kendimi alamıyordum. Cemil benim hakkımda ne düşünüyordu acaba? Kendimi suçlu hissediyordum.

Kahvaltıdan sonra haftalık alışverişi yaptım. Eve dönünce hafta boyunca ertelediğim temizlik işine giriştim. Temizlik, çamaşır, ütü derken gün geçti.

Ceylan yattıktan sonra hüzünlü bir aşk filmi izlerken ağladım ama bunun filmden mi yoksa suçluluk duygusundan mı kaynaklandığını bilmiyordum. Ayrıca filmdeki bir sevişme sahnesi her zamankinden daha fazla ilgimi çekmişti. Adamın yüzü bacaklarının arasına gömülüyken kadının yüzündeki tatmini fark ettim.

Bilgin'le sevişmelerimizde böyle bir şey hiç yaşanmamıştı. Hatırlayabildiğim kadarıyla Bilgin sadece bir kez vadimi yalamış ve sonrasında bundan hoşlanmadığını söylemişti.

Pazar günü, Ceylan'la önce hastaneye gidip Bilgin'i gördük, hastaneden sonra da Nalanlara gittik. Birlikte akşam yemeği yedik. Nalan ve kocası Zeki ile lafa o kadar daldık ki her zamankinden daha uzun süre kalarak eve döndük.

Yatmadan önce gardırobuma baktım, yarın ne giyecektim? "Bacaklar" ve "memeler", kafamdan geçen iki kelimeydi ve siyah pantolon ve yüksek yakalı bir bluz seçerken bu iki kelimeden kaçamadığımı, onları göstermek istemediğimi fark ettim.

Bir kez daha pek iyi uyuyamadım. Telefonun çalar saati beni pazartesi sabahı her zamanki gibi uyandırdı. Uzanıp erteleme düğmesine bastım. On dakika daha uyusam kârdı ama Ceylan'ın okula gitmesi gerekiyordu. Hemen kalktım.

Cemil'in ne söyleyeceği veya yapacağı konusunda düşüncelerle gergin bir şekilde işe gittim. Cemil'in arabasını park yerinde görünce, mesai başlangıç ​​saatine daha on beş dakika olmasına rağmen ofise koştum.

Ortada kimsecikler yoktu. Çok geçmeden Cemil odasından çıktı ve yanıma geldi.

"Günaydın Lidya, umarım iyi bir hafta sonu geçirmişsindir."

Onda garip bakışlar veya alaycılık arayarak baktım ve hiçbir şey göremeyince rahatladım, "Evet patron, iyiydi, teşekkürler." diye cevap verdim.

"Sevindim, umarım Bilgin iyileşiyordur."

"Evet, şükürler olsun iyileşiyor."

"Harika, geldiğinde Tuna'ya beni görmesini rica eder misin lütfen," deyip ofisine döndü.

Cemil'in bana karşı normal davranmasına, fotoğrafları anımsatmamasına, kıyafetim hakkında yorum yapmamasına çok şaşırarak onun odasına gidişini izledim. Sevinmem mi yoksa hayal kırıklığına uğramam mı gerektiğini bilemedim ve ilkini seçtim.

Öğleye doğru Cemil'in ofisinin önünden geçerken kapının hafifçe aralık olduğunu fark ettim. Cemil'in Tuna ile konuştuğunu duyabiliyordum.

"Tuna, görmeliydin, bütün gece devam etmek istiyordu."

Kocamın PatronuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin