Vukuat Ekibi

9 5 0
                                    

Tuncay'ın emrinde çalışmak daha fazla istemiyorum. Evi ona verebilirim. Böylece Temel'den farkım kalmaz. Herhangi bir sürüye gönderilen diğer iş arkadaşlarıma dönüşmüş olurum.
Başladığım noktaya yeniden dönmemek için kalıyorum. Güçlü adamlardan biri olmalıyım. Bu problemi çözer isem savaşçıların olduğu katta yeni hayatımın tüm bileti hazır.
Umutsuzlukta kaldığım sırada kapı çalınıyor. Tuncay'ın burun delikleri büyüyor. Bingo. Eşinin geldiğini anlıyorum.

Eşi tüm görkemiyle odadan içeriye girdiğinde Tuncay'ın yüzünü kocaman bir gülümseme kaplıyor. Eş bağının ne olduğunu biliyorum. Tuncay, kurt adamların tipik duygusuna sahip. Onların bu özel anına eşlik etmeye zaten benim niyetim yok ama eşi Sare beni gördüğünden mi bilinmez aşırı kötü bir bakışla odayı süzüyor.
- Kalksam iyi olur.
- Eray çık hemen.
Sare'nin pek aşkla odaya gelmediğine eminim. Yoksa Şirin ile olan samimiyetini mi kıskandı eşi ? Bir eşim olmadığı için böyle aşk konuları bana oldukça yabancı.

Tuncay Kil'in odasından çıkıyorum ve vukuat ekibinin zamanını öldürdüğü ikinci kata doğru yürüyorum. Bugün hava oldukça sıcak. Burnuma birden fazla kurt adamın kokusu geliyor. Ter ile birlikte kurt adamların doğal kokusu daha keskinleşiyor sanki. Ya da midemi üşüttüm. Sürüden dışlanmış çoğu kurt öz benliğine dair hatırları kayıp eder. Onlardan olmamak için Tuncay Kil'e katlanıyorum. Stres beni yoruyor.
Herkesin oturup muhabbet ettiği ikinci katta bugün pek sessiz. Bize ayrılan binanın bu katında kimseyi görmemek ayrı sinir bozucu.
Bana ait odanın kapısını açıyorum ve yatağımda senli benli uzanan Ace'ye bakıyorum.
- Yatacak odan mı kalmadı ?
- Hadi ama Eray. Evine davet etmiyorsun beni. Odana geldim diye trip mi atıyorsun ?

Ace'yi evime getirmek istemiyorum. Birazdan Ace'nin kankası Fred damlar yanımıza. Tuncay Kil'in bize verdiği odalar daracık. Fare yuvasında kalan kurt adamlar hiç olur mu ? Dönüşüm sırasında hepimiz mutlaka yara alıyoruz. Tavan alçak ve zemin hiç kurtlara göre yapılmış değil. Tipik bir şirkette sıkıştırılmış kurt yavrularındam farkımız yok. Barınakta bulunan köpekler gezmeye götürülür. Bizi Tuncay asla iş dışında bir yere göndermek istemiyor. Gece yarısından sonra gidebilirsiniz diye mesaj atıyor.
Gece yarısında gideceğimiz alanlar ya barlar ya da otel odaları.
Nadiren eşiyle gezmeye gider ise kaçamak yapma şansı doğuyor bize.

Kapı açıldığında lahmacun kokusu burnuma geliyor. Fred tam bir yeme düşkünü. Kendine hep iyi şeyler ısmarlamaya gider. Bugün biraz şanslı hissediyorum.
- Size lahmacun getirdim. Ve soğuk ayran. Hadi Ace. Kalk yataktan. Öğle oldu. Tembellik ediyorsun.
Fred ve Ace benden yaşça küçük. Hepsi bana patron diye sesleniyor. Patron değilim aslında.
- Patron lahmacun yiyecek misin ?
- Yiyeceğim.
Ace hemen çalışma masamı ortaya çekiyor. Çalışma masasının arkasından ise böcekler fırlıyor.
- Patron. Benim suçum değil. Böceklerin keyfini bozdum.
Tuncay Kil'in cimriliği. İki hafta önce temizlik şirketi ile yaptığı sözleşmeyi fesih etti. Böylece odayı kendimiz temizlemek zorunda kalıyoruz.
Çalışma masasının arkasını toz bezi ile silecek değilim.
Lahmacun yediği sırada pek mutsuz görünüyordu.
- Neler oluyor ?
Soruma karşılıklı vermedi önce. Sonra peçete ile ağzını sildi. Onu üzen şeyi Ace'de bilmiyordu. İçtiği ayranı Ace kenara bıraktı.
- Bize anlatabilirsin Fred.

Fred'in okyanus mavisi gözleri yaşlarla doldu ve anlatmaya başladı.
- Tuncay beni ekibe almadan önce sokakta yaşamıyordum.
Yeni bilgi karşısında lahmacununun içine biraz daha marul ilave ettim. Limonu sıkmadan önce sordum.
- Ailen vardı ve bizden gizledin mi ?
Fred bize yalan konuşmamıştı hiç. Bugün sanırım bu cümle iflas edecekti.
- Ailem yok. Daha doğrusu ben bir yetim olarak gözlerimi açtım. Henüz bebektim. Annem olduğunu düşünülen bir kadın beni kış günü sokağa bıraktı. Oradan geçen kişiler polise haber verdi. Yetimhanede büyüdüm. Sonra evlatlık olarak oldukça zengin olan Garden ailesine gönderildim. Fakat orada hiç mutlu bir çocukluğum olmadı. Garden ailesi sürekli yurtdışında oluyordu. Bana ise bakıcı eşlik ediyordu. Onlar için ben sadece baloda ilgi manyağı olan yakışıklı bir çocuktum. Katılmış oldukları balolarda herkese benim muhteşem olduğumu söylüyordu annem.
Ace, ayran bardağından iki yudum aldı.
- Kısacası sevgi görmedin. Üzülüp evden kaçtın.
- Hayır. Kaçmadım.
Fred oturduğu yatağımdan kalktı. Daracık odada sırtını bize döndürdü.
- Kaldığımız villada yangın çıkmıştı. Henüz 16 yaşındaydım. O gece babam bana yeni bir forma almıştı. Annem ise basketbol topu. Evet, onları çok sevmiyordum. Fakat okul takımına seçilmiştim. Onlar benim ilk maçıma gelmişti. Heyecandan uyumadım. Boyumun uzamasını istiyordum. Süt içmeye mutfağa gitmiştim. Annem ile babam ertesi gün Paris'e gidecekti. Bahçede dolaşan adamı gördüm. Ama yan komşudur diye önemseyip ailemi uyandırmak yerine sütümü içtim ve odama çıktım.
Ace kalkıp Fred'in omzuna elini götürdü.
- Senin suçun değildi.
- Hayır. Benim suçum. Yangın kokusunu aldığımda odamdan çıkıp bahçeye koştum ve onlara neler olduğunu önemsemedim. Yangın büyüyordu ve tekrar yetimhaneye gitmek istemiyordum. Bugün beni babam buldu. Onlar ölmemiş yangında.

Bizden ayrılacağını açıklayacağı için lahmacunun tadı damağımda kalıyor. Hayatımın büyük bölümünde yalnızlık çektim. Ve şimdi Fred'de gidiyor. Ay Tanrıçası beni kesinlikle sevmiyor. Fred ise cebinden telefonu çıkartıyor.
- Ailemi görmelisiniz.
Fred ve Ace tekrar oturuyor yerine. Ailesine bakıyorum. Babasının yüzünde yangından kaldığını düşündüğüm bir yanık izi var. Ama oğluna sevgiyle bakıyor. Annesi ise daha yaşlı geliyor gözüme. Kadın belki yıllarda yangından dolayı vicdan azabı çekmişti.
Ace hemen gülümsüyor.
- Baban oldukça genç görünüyor.
Fred ise kahkaha atıyor.
- Size söylemeyi unuttum. Babam kurt adam ama annem insan. Babam onu ısırıp dönüştürmeyi asla kabul etmedi. Ondan dolayı seksen yaşında olmasına rağmen bence cildi ışıl ışıl.
Yediğim lahmacun boğazımda kaldı.
- Annen altmış beş yaşında gösteriyor.
Bizim koyu sohbetimizi bozan kişi elbette Halis'ten başkası değil.
Kapıyı çalma huyu yok. Kapıyı açıyor ve biten lahmacunlara bakıyor.
- Beni lahmacun için niye çağırmadı kimse ?
Ace ayranı gösteriyor.
- Ayrandan alabilirsin Halis. Hem bizi şimdi niye rahatsız ediyorsun ?
Halis ayranı alıyor ve tek bir yudumla koca şişeyi bitiriyor.
Fred ona yavaş boğulacaksın dedi ama duyduğunu sanmıyorum.
- Patron. Sana bir haber getirdim.
Ağzını silmesi için peçeteyi uzatıyorum.
- Ne haberi getirdin bana ?
Halis hepimizi süzüyor.
- Karşılanması gereken oldukça önemli bir misafir var. Tuncay Kil'in emriyle hepinizi kapıya bekliyorum.
Kahkaha atıyoruz. Tuncay Kil ile dalga geçmeyi sevmeyen yok. Halis hemen gömleğini düzeltiyor.
- Haydi beyler. Görev beklemez.
Fred ise Tuncay Kil'in klasik repliğini yapıyor.
- Güvenlik üst seviyede mi ? Bir aksilik istemiyorum.
Odadan önce Halis çıkıyor. Onu Fred ile Ace takip ediyor. Çalışma masasını yerine koyuyorum. Yediğimiz lahmacun sonrası kalan çöpleri ise kolidorda bulunan çöp kutusuna götürüp atıyorum.
Odamın penceresini açıyorum. Böylece lahmacun kokusu çıkmış olacak. Asansöre doğru yöneliyorum. Ama iki asansör yukarıya çıkıyor. Kim geliyor acaba sorusu ile zihnim fazla meşgul oluyor. Asansörün düğmesine elim değiyor.
Asansör ikinci katın zemine geldiğinde kapağı açılıyor. Biniyorum. Artık vukuat ekibinin ayakta karşılama senfonisinin içindeyim. Bir an önce dış kapı açılsın istiyorum. Böylece hoşgeldiniz kısmı bitecek. On dakika geçiyor. Henüz beklenilen misafire dair bir araba sesini kulağım duymuş değil.

PolkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin