4

63 8 1
                                    

"Tut elimi, burdan gidelim.
Olmaz demeden, dinle beni bi'
Rüzganım söndü, dindi ateşim.
Ah bebeğim, ben hâlâ deliyim."

Kulaklarımda yankılanan şarkıya ufak bir mırıltıyla eşlik ediyordum.

Arabanın içi Ayça Hanım ve Samet Bey'in konuşmaları ve benim mırıldanışlarımla doluyordu. Sesim güzeldi ve heryerde şarkı söyleyebilecek kapasiteye sahiptim. Gerçi sesim güzel olmasa da her yerde şarkı söylerdim ki ben.

Sonunda araba birkaç korumanın incelemesi ve konuşması ile büyük evin bahçesindeki garaj yoluna ilerledi.

Şoför önce bizi bırakmak istemiş olacak ki arabayı kapının önüne getirmişti.

Ayça Hanım ve Samet Bey sohbet ettiği için arkada daha rahattılar, benim etkileşimim az olduğu için yolcu koltuğunda oturuyordum. Samet Bey Ayça Hanım'dan daha önce inmiş, dolaşıp centilmen bir şekilde onun kapısını açmıştı.

Ayça Hanım da hem utanıp hem gülerek nazlı bir şekilde arabadan inmişti. Hâlâ onsekizlik çıtırlar gibi flörtleşip utandıkları için bu hareketleri bana oldukça normal geliyordu. Tabi sonunda alışmıştım.

Samet Bey benim de kapımı açacakken ondan önce kendim kapıyı açıp indim. Birilerini uğraştırmayı hiç sevmezdim, yani bazı kişileri.

Birlikte eve ilerlediğimizde kapıdaki koruma bizden önce kibarca kapıyı çalmış, içeriden bir hizmetli de kapıyı açmıştı.

Hemen kenara çekilip bize yol açtığında içeri ayakkabı ile mi gireceğiz diye sorguladım birkaç saniye. Ama Ayça Hanım topuklularını çıkarıp kimin olduğunu umursamadan bir terlik alarak giydiğinde ona uyum sağladım. Samet Bey de terlikleri giydiğinde hizmetli kapıyı kapatıp aceleyle yanımıza gelmiş ve bizi yönlendirmişti.

Tamam, herkesin normal bir misafirlikte kapıya dizilmesi saçma olurdu ama salona bile hizmetçinin yönlendirmesi ile gitmek çok garip gelmişti. Yani, misafirperver değil. Hem biz normal misafirler değildik.

Salona vardığımızda koltukta oturan oldukça güzel bir kadın gülümseyerek ayağa kalkmıştı. Yanına da eşi Arif Dumankaya geçmişti.

Oldukça kalabalık bir salondu, ve tahminen salondaki herkes onların çocuğuydu. Bu rahatsız hissederek kıpırdanmama, etrafa hoş olmayan bakışlar atmama neden olmuştu.

Şu garip selamlaşma faslı bittiğinde yine Ayça Hanım ve Samet Bey liseli aşıklar gibi yanyana kurulup beni tekli koltuğa göndermişlerdi. Bende hiç itiraz etmeden diğerlerinden daha rahat olan tekli koltuğa iyice yerleştim.

Herkes suspus olmuş, beni ve ailemi inceliyordu. Ben onları incelemeye kalksam sanırım bir yıl bitiremezdim, bu yüzden kolaya kaçıp sadece benimle yaşıt duran sarışın bir kızı süzdüm.

Bu kız sanırım beni bulamayınca yerime evlat edindikleri kızdı. Bu ortama rahatsız bakışlar atıyor, telefon yasaklanmış gibi telefonuna hüzünlü bakışlarla bakıyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde göz devirerek bakışlarını benden çekti.

Üzerimdeki diğer bakışlar rahatsız olmamı sağlamıştı. Henüz üç yaşında olan Yıldız bile farklı cinsiyet gördüğü için beni büyük bir ilgiyle inceliyordu. Bir süre incelemelerine izin versem de sonunda dayanamayarak boğazımı temizledim.

"Ee? Buraya tip tip izlenmeye mi çağırıldım?" Dedim ciddi bir havayla. Gözlerim erkekler üzerinde gezerken aralarındaki Burcan ile de gözgöze gelmiştim.

"Beste, biliyorum çok ani ama DNA testi yaptırmak istiyoruz. İkizin Burcan ile ne kadar benzediğin açık olsa da içimiz rahat olsun. Ama önce tanışalım, ben Nisa Dumankaya." Burcan'dan öğrendiğim ve zaten yarısını bildiğim gerçekler yüzünden soğuk bir bakışla ona bakmaktan kendimi alıkoyamadım.

Gökyüzünün Yakamozu -Gerçek Ailem-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin