(Çarşamba Akşamı)
Çocukluğumdan beri kendimi sorgulama fırsatı bulamamıştım. Burada sorgulamaktan kastım düşünmekten öte bir şeydi. Başkalarının gözlerinden bakmaktan ve onlara göre uyum sağlamak hakkında derin düşüncelerim olmamıştı. Şu zamana kadar tanıştığım herkes benim yaşam tarzımdan farksız insanlardı. Bundan dolayı benden beklenen gereksinimleri hep karşılamış biri olmuştum.
Şu anda baktığımda tüm hayatım boyunca öğrendiğim her şey değişiyordu. Bunun korkusunu hissediyordum ve bu beni geriyordu. Kaçamak bakışlarla baktığım yanımdaki adamın hayatına dahil olmak istiyordum ancak uyum sağlamaktan korkuyordum. Uyum sağlasam bile gerçekten kardeşi olduğunu düşündüğüm için bunu yapıyordu. Kardeşi olmasam da aynısını yapabilir miydi? O testin sonucu çıkmadığı sürece bu sorunda devam edecekti.
Testi önemsemediğini elbette hissedebilsem de şu anda bunun karmaşası beni korkutuyordu. Benim gibi asi birine sabredebilir miydi? Şu ana kadar asiliğinizi göstermediğinizde sindirilmiş bir hayatta büyümüş olan ben bundan vazgeçemezdim. O da bu vazgeçemeyişi bir yerden sonra yadırgayabilirdi. Bunlar hep problem olacaktı farkındaydım. Bu farkındalığın her saniyesi beni geriyordu ama bunları düşünmemin ona güvenimin olmadığını da söylüyordu. Aslında güveniyordum ama korkuyordum işte.
Araba gecenin karanlığından geçerken, zenginlerin göz alıcılığını vurgulamak ister gibi parlayan sitenin kapısından içeriye girmişti. Araba içeri girerken asıl mevzunun arada kaynadığını hatırlamak zorunda kalmıştım. Bugün tüm herkesin okula gelmesinin altındaki sebebin kavga olduğunu anlamak zor değildi. Derin bir nefes alarak kafamı arkaya yaslamıştım. Şu anda o adamın neler anlattığını bilmediğimden karşılacağım şeyler içinde hazır değildim.
- "Bir yüzleşme daha yaşayacağını yeni hatırladın sanırım?" Savaşın hafif alaycı ve sorgu dolu sesi kulaklarıma eriştiğinde gözlerimi açarak ona dönmüştüm. O gülümseyen ve samimi tavrına bir kere daha eridiğimi düşünmüştüm.
"O yavşak hocanın size ne anlattığını bile bilmiyorum. Bundan gerilmem normal değil mi?" Söylediklerimle beraber anlayışla kafasını sallamıştı. Bir yandan da girdiğimiz bahçenin otoparkına arabayı park etmekle uğraşıyordu.
- "Sen anlatmak ister misin? Onun anlattıklarına pek inandığımı söyleyemem. Birden bire onlara saldırman çokta gerçekçi gelmedi gözüme." Anlatmayı düşünmüştüm ancak benim anlatacaklarımdan sonra kesinlikle Ege'nin durumunu öğrenebilirdi. Bundan dolayı olumsuz anlamda kafamı sallamıştım. Sonrasındaysa ikimizde arabadan inmiş ve eve ilerliyorduk.
"O zaman içerideki kavgaya hazırla kendini." Alay eder gibi söylediği şeyle gülümsemiştim. Sonrasındaysa onun arkasından ilerlemeye devam ettim.
Ege'yle aramda güçlü bir bağ olmamıştı. Hatta tam tersine benden kaçtığı için ondan uzak durmam gerektiğini biliyordum. Ancak onu neden korumak istediğimi anlamlandıramıyordum. Onun bana karşı soğuk ve mesafeli tavrı olmasına rağmen neden o masaya odak kesildiğimi ve üzerlerine atladığımı anlamlandıramıyordum. Belki de bu, kardeş olmanın getirdiği doğal bir yükümlülüktü. Kan bağı, ne kadar mesafeli olursan ol, bazı şeyleri değiştirmiyordu.
Belki de sadece bir içgüdüydü. Herkesin anlattığı o aile hikayelerinin hayalini kuran o küçük çocuk şu anda bunu elde edebileceği ihtimali görünce kontrolü ele geçirmişti. Çocuksu bir hevesle onları kabulleniyor ve onlar için savaşıyordu. Gerçi orada başkası olsaydı da aynısını yapardım ben. Zarar gören kişiyle empati kurmaya bağlı biriydim sadece kardeşim diye daha çok önemsemiştim. Hem düşününce Oğuz sorunu da böyle başlamamış mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik Ruhun Kanatları
Teen Fiction(Abilerim Kurgusu - Erkek Version) Tüm yaşamı boyunca yalnızlığıyla beraber öleceğini düşünen gencin karşısına çıkan ve tanımını bile bilmediği aile kavramı. O ailesinin bir üyesi olacak mıydı yoksa aile onun sadece bir kavramdan mı ibaret kalacaktı...