Yerimden hareketlendiğim zaman o tanıdık ağrının gelmesiyle beraber ayaklanmıştım. Ayaklandığım zaman bulunduğum yeri fark etmemle beraber az önce yaşadığım sevinç yerini hüzne bırakmıştı. Gördüğüm rüyanın etkisiyle yine o depoda olduğumu düşünsem de şu anda kendine gelen bilincim bana orta parmak çekmişti.
Gelen öksürüğüm ve onun yarattığı boğaz ağrısıyla beraber hastalanacağımı anlamam zor olmamıştı. Kendime dikkat etmem gerekiyordu yoksa hasta olduğum zaman bakacak tek kimse yoktu. Hatta ölmem için daha fazla zarar bile verebilirlerdi. Bunun farkındalığıyla beraber yorganı içeri alarak yatağın üzerine atmış ve saate bakmıştım. Saatin 7.29 olduğunu görmemle lavaboya gitmiştim.
İşlerimi hallettikten sonra yumruklanarak çalan kapıyı duymamla ona ilerlemiştim. Kapının kilidini açarak baktığımda karşımda şu Enes denilen elemanı görmüştüm. Onun yüzünde olan öfkeye boş bir şekilde bakıyordum. Bu onu daha çok öfkelendiriyor olmalıydı. Ama umrumda değildi elbette.
- "Bu kapı neden kilitli? Bir daha görmeyeceğim."
"Kendimi güvende hissetmediğim yerde kapıyı açık bırakmam."
Histerik bir kahkaha attığında hiçbir şekilde bozuntuya vermemiştim.
- "Uyuyabildiğin en güvenli yer burasıyken bu lafların komik."
"Hiçbirinde siz olmadığınızdan dediğimi anlayabileceğini düşünmemiştim. Neyse derdini söyle de muhabbet kapansın."
- "Okul için üstünü giyin. Babamlar kahvaltıya bekliyor."
Usulca kafamı sallamış ve onun tepki vermesine izin vermeden kapıyı suratına kapatmıştım. Sesini duyuyordum ama umrumda değildi. Zaten yanlarından kısa süre sonra gidecektim ve o süre boyunca ne kadar az hasar alsam yeterliydi. Sonrasında bir şekilde izimi kaybettirebileceğime emindim. En azından basit bir yardım alabilirdim.
Üzerimi değiştirdikten sonra kahvaltı masasına inmiştim. Hepsi kahvaltıda kendi aralarında konuşurken hiçbir sohbete eşlik etmeden sadece bir şeyler tıkınmıştım. Uzun süreli açlığa alışık olan bünyemden dolayı fazla bir şey yemeden doymuştum. Bazen çok yediğimde uzun süre acıkmayabiliyordum ve bu da işime geliyordu. Midem biraz garipti.
Herkes ayaklandığında Ege'ye bakmıştım. Şu sofrada muhattap olabileceğim iki kişiden biri olduğu için onunla konuşmak daha mantıklı gelmişti bana. Yanyana geldiğimizde kulağına eğilmiştim. Fısıldar tonda konuştum.
- "Okula hangi otobüsler geliyordu?"
Sorduğum soruyla beraber kaşları anlamlandıramaz şekilde kalkmıştı. Ardından hiç istemediğim bir şeyi yaparak sesli bir şekilde konuşmuştu.
"Okula abimler bırakıp alıyor. Ondan dolayı otobüslere gerek yok."
Hepsinin bakışları bize döndüğünde gerildiğimi hissetmiştim. Ancak yine de geri adım atmaya pekte niyetim yoktu. Özellikle de Savaş'ın yaptığı muhabbetlerden sonra.
- "Savaş sizi bırakacak oğlum. Ne gerek var buna?"
"Öyle rahat edemiyorum efendim. Yük olmanın pek bir gerekliliği yok."
- "Kardeşini okula götürmeyip ne yapacak? Hani yürüyün."
Aramızda olan olayları olmamış gibi yapan adamla beraber şaşırmıştım. Ancak tatsızlık çıkarmak istemediğimden saygı sınırının dışına çıkmamaya karar verdiğimden kibar davranmıştım. Ancak yine de yerimden hareket etmedim çünkü ciddi anlamda gitmek istemiyordum. Fakat omzumda bir el hissetmiştim. Ele baktığımda Akın'ın eli olduğunu görmemle beraber ses çıkarmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik Ruhun Kanatları
Novela Juvenil(Abilerim Kurgusu - Erkek Version) Tüm yaşamı boyunca yalnızlığıyla beraber öleceğini düşünen gencin karşısına çıkan ve tanımını bile bilmediği aile kavramı. O ailesinin bir üyesi olacak mıydı yoksa aile onun sadece bir kavramdan mı ibaret kalacaktı...