Tanıdık gelen melodiyle beraber bir telefonum olduğunu hatırlamıştım. Ceplerimi yokladığımda çalan telefonumu yakalamamla hızla elime almıştım. Telefonun kendine bile hayrı olmayan ekranından çokta kolay olmayan bir şekilde arayan kişiyi görmeye çalışıyordum. Ancak bunu başaramadığımdan dolayı telefonun yeşil tuşuna basarak doğrudan yanıtlamıştım.
- "Kimsin?"
Telefonu zorunluluktan aldığımdan dolayı arayan fazla kişi olmazdı. Hatta o depodan birkaç kişi hariç numaram kimsede yoktu. Bundan dolayı birinin beni araması çokta beklenecek bir şey olmadığından sesim sert çıkmıştı.
- "Şefini ne çabuk unuttun bakıyorum."
Karşıdan gelen neşeli sesle beraber bende gülümsemiştim. Benim tuşlu emektarında hafif gidici olmasından ekranı göremediğimden dolayı ismini okuyamamıştım demek ki.
"Ekranın hali ortada şef. Ondan dolayı kusura bakma."
- "Ne kusuru oğlum seni biliyoruz zaten."
Şefin anlayışlı sesinden sonra susması canımı sıkmıştı. Bir şeyler soracağını bildiğimden uzatmaya gerek yoktu.
- "Anlat bakalım şef. Daha ilk günden mi özledin sen beni?"
"O konuya geleceksek nasıl bir delisin lan sen? Daha ilk günden evden kaçmışsın."
- "Bize kovulduğumuz yerde durmak yakışır mı? Bayağı aşağılayarak kovdular işte. Hem sen bunu nereden biliyorsun?"
"Adam seni aramak için doğrudan buraya geldi. Bu yavşak patronu tanıdığından buraya geldin mi falan diye sorguluyor. Bize sorunca da herkes onlara tip tip bakmaya başladı. Seni tanıdıklarından onların seni delirtmeyi başarının sırlarını falan sorunca ses çıkaramadılar tabii. Neyse patron geliyor ve biz hiç konuşmadık. Sende manyaklık yapmadan eve dön."
- "Gidecek yer mi bıraktılar şerefsizler mecbur gideceğim."
Ardından ikimizde telefonlarımızı kapatmıştık. Onların yanına işler kızışmadan dönmem gerektiğinin farkındaydım. Aslında dün siteden atılmasaydım biraz dolaştıktan sonra dönecektim ancak atılmam sonrasında malum şekilde olaylar karışmıştı. Şimdi de ne olacağını bilmediğim şekilde bu evdeydim. Gerçi dün karşılaştığım genç neredeydi acaba?
Kendimi sakinleştirerek odadan çıkmıştım. Etrafa baktığımda çok elit olduğunu gördüğümden etrafa dokunmamaya çalışıyordum. Her saniye buraya ait olmadığımı yüzüme tüküren eşyalara bir zarar gelse ödeyemezdim. İstemese bile birinin evindeki eşyalara zarar vermek tarzım değildi. Tabii evine izinsiz girdiğimiz insanlar için bu pek geçerli değildi.
Merdivenin başına geldiğimde alt kattan gelen seslerle beraber yavaş adımlarla oraya inmiştim. İndiğimde koltuklarda oturan iki kişiyle beraber neye uğradığımı şaşırtan ufak bir şok yaşasam da beynim kendime gelmişti. Yavaş adımlarla geri çıkmaya başladığım zaman balkondan kaçabileceğim fikri kendini çok iyi benimsetmişti. Ailem olduğunu iddia edenlerin evi kadar rahat kaçabileceğim bir ev olabilirdi.
- "Sen de kimsin?"
Kadının sesini duymamla beraber çoktan fark edildiğimi anlamıştım. Yapacak bir şey olmadan doğrudan yanlarındaki koltuğa ilerlemeye başladım. Etrafta tanıdık bir beden ararken Mert Abi'yi görmemle rahatlamıştım. Onun gözlerine baktığımda acı çektiğimi çok net bir biçimde anlamış olmalıydı ki hızlıca yanıma gelmişti. Ardından beni omzunun altına alarak merdivenlere yöneltmişti.
- "Biz Oğuz Bey'i uyandırıp gelelim."
Merdivenlere sürüklemiş ve ardından merdivenlerden çıkmıştık. Adamın beni yönlendirmeleriyle ilerliyordum. İkisi de içeriye girdiğinde Mert Abi ilk başta seslenerek genci uyandırmayı denemişti. Ancak bunda pekte başarılı olamadığından dolayı onu dürterek uyandırmayı denemişti ancak o da başarılı olmadığından sinirlenmiştim. Zaten bir daha görmeyeceğim biri olduğundan cesaretle kafasına bardakta bulunan birkaç damla suyu yollamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yitik Ruhun Kanatları
Fiksi Remaja(Abilerim Kurgusu - Erkek Version) Tüm yaşamı boyunca yalnızlığıyla beraber öleceğini düşünen gencin karşısına çıkan ve tanımını bile bilmediği aile kavramı. O ailesinin bir üyesi olacak mıydı yoksa aile onun sadece bir kavramdan mı ibaret kalacaktı...