Son-14 : Kimseye Güvenmezdim, Kimse De Bana Güvenmezdi

38 11 5
                                    

Sayısız cümle, sayısız bakışma, sayısız baş sallama ve sayısız öfke anı. Ellerim her yumruk olduğunda içimde bana tek değil, tüm insanlığa ait bir sinir peyda oluyordu ve bu benim avuçlarımda toplanıyormuş gibi hissediyordum. Kaç saat o odada kaldığımı bilmiyorum ya da kaç saat Minho'nun neden hükümete karşı olduğunu, onların aleyhine topladığı kanıtların ne olduğunu dinliyordum tam emin değildim. Bildiğim tek bir şey vardı ki o da biz kendi hayatımızda hayatta kalmaya çalışırken aslında kendi hayatımızdaki zorluklarla değil, devletin bize koyduğu engellere savaşıyorduk. Aslında ben hayalim olan okulu bırakıp kafede para kazanmak zorunda değilmişim. Aslında ailem düzenlenmeyen o yol kavşağında trafik kazasına kurban gitmek zorunda değilmiş. Aslında biz her gün korkuyla canımıza kıyılmasın diye evimize kapanmak zorunda değilmişiz. Aslında Hanjung hiçbir zaman ölmek zorunda değilmiş. Hepsi bizi koruduğunu söyleyen sözde hükümet tarafından kurulmuş bir oyunun en basit etabıymış. Halbuki bizim hayatımız hep en üsttekilerin keyfi için karalanmış bir sayfaymış. Önemsiz, ilgisiz ve en önemlisi de değersiz.

"Eminim bu kadarını da beklememişsindir." demişti Minho. Haklıydı da. Bu kadarını beklemek biraz uçuk kaçıyordu çünkü. Yapılan bunca şeye nasıl kör olabildiğimize şaşırıyordum en çok. Aptallığımıza kızıyordum.

"En azından sen onlarla birlik olmak yerine karşılarında durmuşsun."

Gözleri hep bir şey saklardı Minho'nun. Ama o gün, o saat, o an hiç olmadığı kadar okunuluyordu. Parlıyordu bir kere. Biraz da duygulanmış görünüyordu. Sanırım onu yaptığı bu şeyle öven ilk kişi bendim. Tamam, Minho'ya hâlâ körü körüne güvenmiyordum, güvenemezdim. Ama onu anlıyordum. Neden baş kaldırdığını anlıyordum.

"Konuştuğumuz gibi tamam mı?"

Şimdi en nihayetinde odasından çıkarken başımı salladım. Yaptığımız bu şey ne kadar işe yarardı bilinmez ancak her türlü işimize yarayacağı kesindi. En azından Hyunjin için bir şeyler yapmak istiyordum. Benim için bu denli hayatını ateşe atarken o ateşi harlayan olmak istemiyordum. Ben su olmak istiyordum.

"Oyun bitti Minho. Çıkar maskeni."

Karşı karşıyaydık. Birer düşman gibi. Yanımda duran Felix her şeyden bihaber olsa da bana ayak uydurdu. Benim sesimle Felix bana destek olduğunu belli etmek için 'hıh' gibi bir ses çıkardı. Onun hiçbir şey bilmemesine rağmen yanımda oluşu hafif tebessüm etmemi sağlamıştı. Sarışın arkadaşım artık gerçekten arkadaşımdı.

"Zekisin 4048. Yakaladın beni."

Minho tam konuştuğumuz gibi bana dik dik bakarken ben korkutucu olduğunu düşündüğüm bakışlarımdan atıyordum. Belki de korkusuz görünmek istemiştim. Her halükarda da insanların ilgisini çekmiştik. Yavaş yavaş mahkumlar odalarından çıkıp merakla bizi izlemeye koyuldu. Tıpkı Minho'nun dediği gibiydi. İnsanoğlu bir tek merak duygusunu bastıramıyordu. Etrafımıza doluşan insanlarla bir an onlara bakındım. O ise hâlâ bana bakıyordu. Artıyeten bir de gülüş eklemişti dudaklarına. Onun sırıtışı ile Changbin kollarını göğsünde bağladı. O da hiç bilmesede her zaman olduğu gibi şimdide Minho'nun yanındaydı. Onu asla suçlamıyodum. Aksine bu yaptığını takdir ediyordum. Her ne kadar Minho tuhaf bir insan olsada Changbin her daim onun yanında duruyordu. Arkadaş değil de kardeş gibi. Gerçek bir aile gibi.

"Herkes duysun beni! 4048 ile aramda husumet var. Benle konuşan onunla, onunla konuşan da benle konuşmayacak. Ya ben ya o. Her zamanki gibi seçim sizin."

Gözleri meydan okurcasına yüzümde gezindi. İnsanların şaşkın bakışları ve korku dolu sesiyle olan sorularını görüp duyabiliyoedım. Ama nedense o sıra sadece bana fısıldayan Felix'in dediğini algılayabilmiştim.

Hapis : Ben 4048 | HyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin