Son-8 : Aslında Bir İnancım Yoktu

53 15 28
                                    

Aslında bir inancım yoktu. Ben sadece hayatı yaşamaya bakıyordum. Bir şeye inanacak kadar iradeli görmüyordum kendimi. Bunun en büyük örneği ise küçüklüğümden beri deli gibi istediğim ve onun için çabaladığım tıp fakültesini henüz yarısında sırf para kazanmak için bırakmamdı. İnanç da böyle bir şey değil miydi? Daha yıllar öncesinden o çok istenilen cennet için çabalıyor, orayı hak etmek için çalışıyordu insanlar. Ancak bir anda günah olan, yapılmaması gereken bir şey daha çekici geliyordu. Ya da iyi bir ihtimalle mecburiyetten oldukları konumu terk ediyorlardı. Sağlam bir iradeye sahip değildir kimse zannımca. Para, şan, şöhret, çekici herhangi bir şey insanı çizgisinden şaşırtmaya yetiyordu bile.

Hapiste de durum aynıydı. İrade yoktu burada. Sadece bir hafta daha yaşamak için günah olan her şeyi yapıyorlardı. Daha birkaç saat öncesinde seçilmemek için ya da birinin kesin seçilmesi için oda arkadaşına hırsız damgası vuran 4.kattaki biri iradesizliğin en büyük kanıtıydı. Yaşamak hapiste insanın en büyük parası, en pahalı içkisiydi. Sırf birkaç gün daha yaşamak için gözleri dönen bu insanlara acımamak elde değildi. Belki Tanrı da bizlere acıyordu. Ona itaat etmeleri için yaratılan bu insanların sadece birkaç gün daha yaşamak için yaptığı günahları gördükçe onlara acıyordu.

"Acıyorum onlara," dedi Felix. Bu sefer elinde lolipop yerine dondurma vardı. Changbin sevgilisinin bir dediğini iki etmiyordu. Aynı şekilde devlet de.

"Normal değil mi? Herkes hayatta kalmak ister," dedi bir diğer yanımdan Jisung. O da 4.kattaydı. Ama dediklerine zıt diğerlerinin aksine ölümle ilgili bir çekincesi yok gibiydi. Tuhaf bir karakteri vardı onun. Kardeşi gibi değildi. Felix sanki onun tam tersiymiş gibi bir diğer yanımdan yine konuştu.

"Tabii normal! Ama kaçış yok. Elbet bir gün o da ölecek."

Sanırım bu konuda Felix'e katılıyordum. Ancak Jisung yine konuşunca aklımın karışmadığını söyleyemezdim.

"Yine de böyle bir yerde, saçmasapan oyunlar tarafından ölmek istediklerini sanmıyorum."

Sonra bir süre sessiz kaldılar. Ancak 4.katta hırsızlıkla suçlanan ve oda arkadaşları tarafından odadan atılan suçlu ağlayıp bağırmaya devam etti. İlk başta ona üzülüyordum. Ama bir süre sonra susmaması sinir bozucu olmaya başlamıştı. Yine de kimsenin yapmadığı gibi bende onun bu duruma isyanını baltalamadım. Bir süre sonra ise gardiyanlar gelip onu cop ve tekmelerle dövmeye başlayınca ona olan acıma duygum geri dönmüştü. Felix merakla trabzanlara tutunup olayı izlesede ben acı dolu sesleri duymamak için yastığımla bütünleşmiştim.

"Umarım kendini boğmaya çalışacak kadar aptal değilsindir."

Yastığı hala suratımdan çekmemiş olsamda kimin konuştuğunu biliyordum. Sanırım yatağımın kenarına oturmuş olacak ki sünger içe çöktü.

"Oylamada benim çıkmam lazım," dedi. Bende aniden yastığı suratımdan çekip hemen yanı başımda dikilen suratına baktım.

"Hayır çıkman lazım değil," diye biraz sinirle karşılık verdim. O ise temkinli bir şekilde etrafa bakındı. Felix hâlâ dayak yiyen adamı izliyordu.

"Bu sefer hastaneye kaldırılabilirim. Böylece bir telefon bulabilirim. Buradaki olayları kayda almak en iyisi olacak."

Bana yaklaştığından ve fısıltılı sesiyle konuştuğundan sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. Ben uzanıyordum o ise üstten bana bakıyordu. Hava karardığından sanırım ortam ışıksızdı ve Hyunjin'in yüz ifadesini görmem biraz zordu.

"O hâlde ben seçilmeliyim."

Ancak o bu fikrin aşırı saçma olacağına dair tüm inancını konuşturarak alayla güldü.

Hapis : Ben 4048 | HyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin