4.Bölüm: Kan Mahzeni

60 6 0
                                    

"Bırak yaralarına dokunmasınlar.
Daha çok acıtırlar."

Güneş Altay

"Çıkıyor musun?" bana seslenen babama cevap verdim. "Evet!"

"Kendine dikkat et!"

"Tamam!"

Hayır... O varken bu imkansız baba, diyebilmeyi çok isterdim. Ben kendime dikkat edemezdim. Hayatım kendi kendine başını alıp giderken, ben onu bile düzeltemezken, kendime dikkat edemezdim.

Belki de annem haklıydı. İnsanların hayatlarından önce kendi hayatıma bir bakmalıydım. Belki de bana bu siyah laikti.

Bu sefer okula yürüyerek gitmek istiyordum. Adımlarımı hızlandırdım. Bir kere de normal öğrenciler gibi tam ders saatinde gitsem ne olurdu ki sanki?

Adımlarımı daha da hızlandırdığımda artık neredeyse koşuyordum. "Daha hızlı koş, belki normal insanların temposuna yetişebilirsin."

Söylediği sözle attığı kahkahanın moralimi bozmasına izin vermeyecektim. Tedavi olmamak için ben kendimi iyileştirecektim.

Benimle birlikte koşmaya başladı. "Beni rahat bıraksana!" diye bağırdım. Koşmaya devam ettim. Artık okul binasının önündeydim.

"Niye rahatsız mı oldun?"

Ona göz devirip okul binasına girdim. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıkmaya başladım. "Güneş!" bana seslenen matematik hocasıyla adımlarımı durdurup arkamı döndüm.

"Rica etsem bunları 11/E sınıfına bırakabilir misin?" diyerek elindeki koca kitapları bana uzattı.

"Tabii." diyerek elindeki kitapları alıp hızlıca sınıfın yolunu tuttum. Sanki derse geç kalmam için evren elinden gelen her şeyi yapıyordu. Oysa bugün okula derse iki dakika kala gelmeyi başarabilmiştim. Normalde ya ders başladığında ya da saniyeler kala geldiğim için bu benim için büyük bir rekor sayılırdı.

Kitapları hocanın dediği sınıfa bıraktım. Bu sefer kendi sınıfıma geçtiğimde dersin başladığını görüp hayal kırıklığı yaşadım. Ama bu sefer benim bir suçum yoktu!

Kapıyı tıklayıp, sessizce içeri girdim. "Şaşırdık mı? Hayır. Gelen tabii ki dee... Güneş."

E yi uzatarak söylediği iğneleyici cümleyi aldırmayıp sırama geçtim. Bugün Yeliz gelmemişti. Şimdi tamamen yalnız kalmıştım. Annemi saymazsak...

"Bazılarımız kendini mazoşistçe parçaladığı için okula gelemiyordu." diyen Tuğra'yı duymamak istedim. Berk onu yanıtladı.

"Geldiğine çok sevindik. Gözümüzde yollar da kalmıştı."

Onlara göz devirip kafamı masaya gömdüm. Bazen annemden daha acımasız olabiliyorlardı.

"Sizce de fazlasıyla gereksiz konuşmadınız mı? Arkadaşınızın kişisel hayatı sizi ilgilendirmiyor."

Son noktayı koyan hocaya sevgim artmıştı. Onun gibi insanlara muhtaçtım. Beni olduğum gibi kabul eden insanlara...

Okul çıkışı...

Çantamı sırtıma atıp bu lanet yerden hemen çıkmak istiyordum. Hızlı adımlarla bahçeden çıktım. Babamı aramak için çantamı yere koyup, telefonumu aradım. Sonuç bir hiçti. Telefonumu unutmuştum! Ve şimdi tekrardan okula geçip telefonu almak için müdür odasına gitmem gerekecekti. İşte bu çok sinir bozucuydu!

Sana Bu Siyah Laik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin