İnstagram - balllyazar
**
"Unutma öleceksin,unutma yaşıyorsun."
**
"Demir!" diyerek bir kez daha dudaklarımdan çığlık döküldüğünde, ağzından küçük bir inilti çıktı. Benden destek almaya çalıştı ve elindeki silahı adama doğrultup bir el ateş etti fakat kurşun adama gelmemişti. Kendi canının acısından düzgün nişan alamamıştı ve adam silahın patlamasından dolayı arka taraftan kaçıp gitti.
Kerim amca ve Suna teyze anından Demir'in yanına gelip sırtını duvara yasladılar. Hazal temiz bir bez parçası getirip Demir'in koluna bastırdı. Demir kaşlarını çattı ve nefes alışverişi değişti.
"Telefonumu verir misiniz?" diye sordu fısıltıyla. Hazal hemen ceplerini aradı ve telefonu eline uzattı. Demir yavaş hareketlerle ekrana birkaç dokunuş yaptıktan sonra telefonu kulağına götürdü.
Bir süre bekledi ve sonra "Çağatay," diye seslendi. "Erdal yaşıyor,"
Bekledi ve tekrar devam etti. "Hepsini açıklayacağım. Sadece dikkatli olun diye aradım. Omzumdan vuruldum, Akif hocaya gitmem lazım," derken çok zor konuşuyordu. Telefonu kapattı ve benimle göz göze geldi. Destek almak için omzuma baskı uyguluyordu. Onu kaldırmak için sahip olduğum gücün fazlasını kullanmam gerekti. Benim için zordu ama bunu yapmam gerekiyordu.
"Araba kullanmayı biliyor musun Kaçak?" diye sordu fısıltıyla.
"Evet," dedim onu sıkıca tutarak.
"Pekâla sana yolu tarif edeceğim," dediğinde yürümeye çalıştı.
Kerim amca onu durdurdu. "Demir, oğlum. Sen biliyor muydun? Yaşadığını biliyor muydun?"
"Kerim amca, yanına geleceğim. O zaman sana her şeyi anlatacağım," dedi sabırsızlıkla. Koca adam karşımızda ağlıyordu. Hepsi delice ağlıyordu.
Demir'i çıkışa doğru yönlendirdim. Kolunun altındaydım ve onu yönlendirmek gerçekten kolay bir şey değildi. Göğsüne denk geliyordum, benden fazlasıyla uzundu.
Arabaya ulaştığımızda kapıyı açtım ve dikkatlice oturabilmesi için yardım ettim. Bana arabanın anahtarlarını verdi. Sürücü koltuğuna geçtim ve arabayı çalıştırıp yola koyuldum. Yolu tarif etmesini bekledim fakat bir süre Demir'in acı dolu iniltilerinden başka ses yoktu.
"Buradan sağa döneceksin," dedi kısık sesle. Onu duymak için çaba sarf etmem gerekti. Dediğini yaptım ve sağa döndüm.
"Sen," dedim sesimin tonunu ayarlayarak. "Çok acımasızsın."
Konuşmadı ve sessizliğini korudu.
"Bunca zaman o ailenin oğlunun yaşadığını biliyorsun ve bunu onlardan sakladın mı? Onları sürekli ziyaret ederek vicdanını hafifletmeye mi çalıştın?" diye sordum inanamayarak. Gerçekten inanamıyordum.
"Eliz, şu anda bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanı," dedi acı içinde.
"Şu Erdal, kendi çocuğunu öldürmüş acımadan ve kendisi de en kötü şekilde ölmeyi hak ediyor. Bu ölüm de senin ellerinden olacak ve sen ailesiyle olan bağını koparmamak için adamın öldüğünü söyledin. Bugün Erdal'ın, ailesini ziyaret edeceğini bilmiyordun. Planını suya düşürdü."
"Buradan sola dön," dedi benim söylediklerimi bir kenara atıp. Her şey ortadaydı. İnkâr etmiyordu ama bir şey de söylemiyordu.
Hiçbir şey söylemedim. Söylediklerimi kayda değer bulmuyordu ya da şu an kendi acısıyla cebelleşiyordu. Bilmiyorum fakat görünen ortadaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜNCELER CEHENNEMİ
Teen FictionKendi dünyasında her şeyin yolunda gittiğini sanan Eliz, bir gece öğrendiği gerçeklerle sarsılır ve tüm hayatını geride bırakır. Yaşadığı korkunç olayın ortasında bir adamla tanışır ve kendini onun peşinde bulur. Ona güvenmemesi gerektiğinin farkınd...