Bölüm 02

97 8 0
                                    

Hık... Hık... Adeline hüzünlü bir şekilde hıçkırırken, başının üzerinden alçak bir ses duyuldu.

"Kendimi iyi hissetmiyorum..." Ash bunu derken Adeline, ıslak masa örtüsüne sarılı bir şekilde kanepede oturuyordu. Ash'in uzun parmakları yanağına dokundu. "Seni daha önce hiç ağlatmamıştım."

Adeline yanağını okşayan dokunuşla başını kaldırdı ve sakince ona bakan yüze baktı. Düşünceli menekşe rengi gözler, hala sıcaklıkla doluydu ve bu onun daha da çok ağlamasına neden olmuştu.

Keskin ve düz yüz hatlarına rağmen, o gözler biraz kırılgan bir izlenim veriyordu. Adeline kendini sık sık o gözlere çekilmiş halde buluyordu.

Yüzünü örtecek kadar büyük el, gözyaşlarıyla ıslanmış gözlerini nazikçe okşadı. Bu yağmurdan ıslanmış bir çiçek yaprağını tutar gibi dikkatli dokunuş, gözyaşlarını silse de yerine yenileri geliyordu.

"O sırada beni hiç düşündün mü?"

Yapmaması gerektiğini bilmesine rağmen, onun nezaketi karşısında sızlanmaktan kendini alamıyordu.

"Elbette. Seni nasıl düşünmem?"

Bu kusursuz cevap, belli bir sevgiyle verilmişti.

"Beni hiç sevdin mi?"

"Senden hoşlandım ve sana değer verdim."

Adeline, gözyaşlarıyla canını yakan duygularını boşaltmaya devam etti. Ona, onu sevdiğini hiç söylemediği için -boşuna olsa bile- kızmayacaktı.

Ash'in onu sevmediğini zaten biliyordu. Yine de onunla birlikteyken, dünyanın en sevilen kadını gibi hissediyordu.

Bazen onun nezaketi o kadar baskın oluyordu ki, 'yüz günlük sevgili' ünvanını kıran ilk kadın olup olmayacağını merak ediyordu.

Ancak muhtemelen Ash'le tanışan her kadın aynı şeyi hissediyordu.

"Ne zaman oldu?"

Direkt olarak neden birdenbire omegaya dönüştüğünü sormaya cesaret edemiyordu ama bu soru bile yeterliydi.

"Sen gittikten sonraki gece."

Ash'in cevabı onu bir anda görmezden gelmeye ve inanmamaya çalıştığı acı gerçekle yüz yüze getirmeye yetmişti. Bu, onları ele geçiren ani değişimdi.

"Neden bana söylemedin? Önce bana söylemeliydin."

Adeline'ın aile gezisi iki hafta olarak planlanmıştı. O gezi olmasaydı, o gece Ash'in yanında olacaktı.

"Seni endişelendirmek istemedim. Bu senin sabırsızlıkla beklediğin bir geziydi. Bunu benim yüzümden mahvedemezdim."

"Bunu nasıl söyleyersin? Mevzu sensen, gezinin ne önemi var?!"

Adeline, farkında olmadan sesini yükselterek yüzünü ellerinin arasına aldı.

Bu ani ve şok edici durumu kabullenemiyordu.

Daha iki hafta önce, sevgilisi, tanıdığı en güçlü ve en harika adam olan Ash, onlar ayrıyken veliaht prenses olmuştu!

Yatakta ona tarifsiz mutluluk veren o sağlam vücut artık bir alfanın çocuğunu doğurabilecek kapasitedeydi...

Ash, onun gözyaşlarını tekrar silerek ellerini nazikçe yüzünden çekti. Kadının gözleri kıpkırmızıydı. Ona gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü daha fazla göstermek istemeyen Adeline, yüzünü çevirdi ve kızgınlık dolu sözler mırıldandı.

"Önceden bilseydim... Bu kadar utanç verici bir şey yapmazdım. Böylesine önemli bir yerde, herkesin önünde, böylesine bir rezalet..."

"Utanç verici falan değildi Adeline." O anda Adeline'ın gözleri Ash'in sıcak ve sevgi dolu gözleriyle buluştu. "Sen hala dünyanın en onurlu ve en muhteşem kadınısın."

Temporary Divorce RelationshipHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin