Paris Gibi✨

3 0 0
                                    


Pars Alpdoğan :

Saatin 8.30 olduğunu gördüğümde zaten hiç uyuyamadığım yatağımdan kalktım ve takım elbisemi giyip sert bir kahve hazırlamak için aşağı indim.

Kahvemi hazırlayıp içerken  sağ kolum Emre'ye seslendim. "Emreee!"

Az bir zaman sonra gelen Emre "Emret Abi." Deyip ,ellerini önünde birleştirdi.

"Bugünün programı ne?"

"09.30'ta Demirtaş holdingle yapılacak anlaşma dışında iş yok abi."

"Arabayı hazırlat, çıkıyoruz."

"Emredersin abi, hemen hallediyorum." Deyip yanımdan ayrıldığında henüz bitiremediğim kahvemi içip bitirdim ve kalkıp yalının ön bahçesine çıktım.

Hazırlatılan arabama yürürken beni farketmeyen bir kaç kişilik koruma grubunun hararetli konuşması dikkatimi çekti.

"Ahu Demirtaş, 2 yıl sonra dönmüş Rusya'dan. Her yerde bu haber var. Hashtaglerde birinci sırada ismi var."

Dedi içlerinden biri. Diğeri hemen ona katıldı.

"Kız taş gibi hatun anasını, yürüyüşe çıksa haber oluyor. E tabii birde manken olunca, üstüne üstlük Demirtaşların tek çocuğu."

Ne yani, geldiğimi bile anlayamayacak kadar karı kız muhabbeti mi yapıyorlardı?!

"Yarım saattir karı kız muhabbeti mi yapıyorsunuz lan? İşinize dönün!" Diye bağırdım. Sesimi duydukları gibi irkilip hemen düğmelerine çeki düzen vermeye başladılar.

"Geldiğini duymadık abi, affet."

"Elalemin karı kızının Rusya'dan kaç yıl sonra geldiğini biliyorsunuz, duyuyorsunuz benim geldiğimi duymuyorsunuz öyle mi? Duyacaksınız!"

Dedim ve arabama yürümeye başladım. Sabah sabah beni öfkelendirmişlerdi ve bu günümün pekte olumlu geçmeyeceğinin habercisiydi.

Uçkuru düşük yavşaklara korumalık yaptırıyorduk! Düşmanın dişisi geldiğinde ne yaparlardı?

Ahu Demirtaştan bahsetmişlerdi. Bugün anlaşma yapacağımız firmanın sahibinin kızıydı. Güzelliğiyle hep gündemde olmuş bir kızdı ve bu babasınında dahil olduğu alemde hep konuşulurdu.

Duyduğuma göre çoğu masa üyelerinin genç çocukları Ahunun babasıyla konuşmuşlardı ama babası sertçe tüm teklifleri reddetmişti.

Sedat Demirtaş gerçek anlamda kral bir adamdı. Adaletli ve adil bir adamdı. Bu işin dibine kadar batıp, ailesini herşeyin dışında tutan bir adamdı.

Gelişmiş bağlarımız vardı ve bana hep bir baba edasıyla yaklaşırdı. Çoğu kez ailesiyle tanışmışlığım, evlerine gitmişliğim bile vardı.

Belki Ahu hatırlamazdı ama onunla çocukluktan gelen bir tanışıklığım bile vardı.

2009

Küçük kız her bir hoplayarak attığı adımında sarı saçlarını savurarak boş koridorda yankı yaparak ilerliyordu.

Bugün babasının her pazar gittiği yere gitmek istemişti ve babasını güç bela ikna ettiğinde pembe elbisesini giyip, pembe kurdeleli tokalarını sarı saçlarına takmıştı.

Biliyordu ki babası, onun gibi bir sürü takım elbiseli amcalarla konuşuyordu ve oraya çocuklar giremiyordu.

Bu yüzden bir an önce babası çıkmalıydı.

Hoplaya zıplaya attığı adımlarla koridorda ilerlemeye devam ederken köşeyi döndü ve başka bir koridora çıkıyordu ki-

Opss! Alnı oldukça sert bir şeye çarptı ve yere doğru sendeledi. Tam yere düşecekken elini tutan daha büyük bir el ile düşmekten son anda kurtuldu.

Kafasını kaldırıp baktığında ondan bir kaç yaş büyük, esmer bir çocuğu gördü.

Tuhaf bir heyecan hissetti. Ayy kimdi ki bu?

Duruşunu düzelttiğinde çocuk elini geri çekmişti. Çocuk kızı süzmeye başladı.

Fazlasıyla pembe bir elbise giymişti ve harika saçları vardı. Çizgi film kanallarında gördüğü oyuncak bebek reklamlarındaki Barbie bebeklere benziyordu.

Ve yine fazlasıyla güzel gözleri vardı.

Bu bataklıkta olamayacak kadar güzel bir varlıktı. O halde burada ne işi vardı?

"Senin burada ne işin var böyle?"

"Benim değil, babamın işi var."

"Baban mı? Kim ki senin baban?"

"Sedat Demirtaşın kızıyım ben. Sen kimsin peki?"

"İlyas Alpdoğanın oğluyum bende. Adın ne?"

"Ahu. Senin?"

"Pars."

"Paris gibi."

"Ama değil."

"Yinede Paris gibi."

"Ama Pars. "

"Hâlâ Paris gibi."

"Alakası yok."

"Olsun Paris gib-"

"Tamam! Sus artık. Ne çok konuşuyorsun sen böyle?"

"Sende benimle aynı cümle sayısı kurduğuna göre sende çok konuşmuş oluyorsun ve buda demektir ki bana kızmadan önce kendine bak, yada illaki kızmak istiyorsan bana kızarken kendinede kız."

"Küçük ne zaman susacaksın?"

"Küçük mü? Ne küçük?"

"Sen!"

"Sen kaç yaşındasın ki?"

"12"

"Aramızda 5 yaş var, abi diyeyim mi sana?"

"Deme sen abi bana!"

"Niye ki?"

"Ben seni kardeşim olarak görmüyorum. Hem neden göreyim ki? Kardeşim değilsin sen benim."

"Peki o zaman, arkadaş mıyız şimdi?"

"Cık."

"Neden ki?"

"Arkadaşım olamazsın sen benim."

"Neyin olabilirim?"

"Neyim olmak istersin?"

"Annem kadın, babamda erkek. Seninle benim gibi. Ve babam anneme sürekli karıcım diyor. Çokta mutlular. Ben karın olursam belki bizde mutlu oluruz. Olur muyuz ki? Bence oluruz. Karın olayım mı? "

Çocuk kızın bu tatlı haline gülmeden edemedi.

"Ol. Ama büyüyünce."

"Sen büyüyünce de yakışıklı olur musun ki? "

"Olurum tabi"

"Ya ben evlenmiş olursam?"

"Olamazsın!"

"Ya olursam?"

"Olamazsın işte küçük, kes sesini! "

"Tamam olmayacağım."

"Güzel. Şimdi gitmeliyim, hoşçakal bataklık çiçeği... "

ESKİ BİR MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin