BÖLÜM ON ÜÇ
LEA'NİN BAKIŞ AÇISI
Dün gecenin bir rüya olduğundan oldukça eminim. Hayır, tamamen eminim.
Kimi kandırıyorum? Dün gece bir rüya değildi, ve kesinlikle bir kabus da değildi. Dün gece, River beni kendi isteğiyle güzel ağaçlara ve eve doğru kollarında taşımıştı. Artı, yarısında uyuyor olmama rağmen onun her bir anını seviyordum. Hala bedenimin o yürürken ona değmesini, kollarının beni narin bir çin bebeğiymişim gibi sarıp taşımasını hatırlayabiliyordum. Ah, ve bana fısıldamasını, nefesinin tenimden süzülmesini ve bir karıncalanmanın bütün vücudumda dolaşmasını sağlamasını; hepsini hatırlıyordum.
Ah... River...
Umutsuz bir aşık gibi iç çektikten sonra kollarımı tavana uzattım ve gerinerek esnedim. Tanrıya şükür bugün cumartesiydi, yoksa bedenimde hissettiğim bu tembellikle yataktan çıkıp okula gidemezdim. Ama bu tembellik miydi yoksa aşk-hastalığı mı?
Öğk, büyü artık, Lea, ciddi misin? River'ın seni taşıdığını anladım, ama sen ona aşık değilsin. Sadece hoşlanıyorsun.
Evet, sadece hoşlanıyorum... Sanırım, umarım.
Kedi gibi gerinip esnememden sonra yatağıma geri uzanıp muazzam balkon kapılarının ötesindeki güzellikle yüz yüze geldim. Şanslıydım ki dün kimse perdelerimi çekmemişti, böylece cam kapıdan büyüleyici bahçeyi ve bahçeyi ormandan ayıran pençe gibi ağaçları görebiliyordum. Bugün de diğer günler gibi sıradan bir gündü, güneş bir anlığına biraz daha parlamıştı ve hassas göz bebeklerim alışana kadar elimle güneşe siper oldum.
Uykulu gözlerimi ovarken ağzım yine bir 'o' şeklini aldı ve tekrar esnedim. Ama inatçı aklım şuan uyanmak istemiyordu, hala arkamda bıraktığım o güzel rüyaya dönmek istiyordu ki onu şanslı sayılabilecek kadar çok görmüştüm zaten. Değişik bir rüyaydı ama yine de çok güzeldi.
River ve ben ağaçların arasında oturuyorduk; gökyüzü ayla beraber koyu mavi bir battaniye gibi yukarıda asılıydı. Yerde bağdaş kurmuş yüz yüze oturuyorduk, birbirimize dokunmuyorduk ama çok, çok yakındık. Gözleri açlıkla ve şehvetle dans ediyor, kendine çok yakın ve aynı zamanda çok uzak olan bir şeyi istiyordu. Yarım saniye kadar sonra gözleri dudaklarıma sabitlendi, daha sonra da gözlerime baktı. O zaman eğer bir inç daha yaklaşırsam onu öpeceğimi ve onun da bundan hoşlanacağını anlamıştım. Ama asla yapmazdım, bunun için çok korkaktım.
İç çektim. Kesinlikle şimdi uyanmıştım, ve acı tatlı rüyam kaybolmuştu, bu da gerçeğe dönmemi sağlamıştı. Bu ince anım zihnimin arkasına baya uzun bir süre kaybolmayacağını düşündüğüm bir yere yerleşti.
Tamam, Lea, kalk bakalım, gününe başlama vaktin geldi.
Kafamdaki patronluk taslayan sesimi dinledim -daha çok annem gibiydi- ve üzerimdeki beyaz ve altın renkli battaniyeyi itip odadaki serin havanın çıplak tenime değmesine izin verdim. Yavaşça beyin sarsıntısı geçirmemeye çalışarak düz oturdum ve parmaklarımla yüzüme gelen dağınık saçlarımı uzaklaştırdım. Kafamı döndürüp oturduğum kraliçe boy yatağın üstündeki saate baktım.
12?
12!
Öğlen 12 mi? Neden kimse beni uyandırmadı bu zamana kadar? Bugünün cumartesi olduğunu biliyorum ama öğleye kadar uyumaktan nefret ederim. Bütün sabahımı kaybetmiştim. Sinirle ve inatla suratımı asıp yatağa doğru geri uzandım -yastığımın olduğu yönden tamamen alakasız bir tarafa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Popular and I -Türkçe Çeviri
Novela JuvenilBU KİTAP http://www.wattpad.com/story/1685843-mr-popular-and-i 'IN TÜRKÇE ÇEVİRİSİDİR. YAZARDAN İZİN ALINMIŞTIR. ÇALINTI DEĞİLDİR! -------------------------------------------------------------------------------------------------------- "İkimizde bil...