BÖLÜM ON ALTI
River'ın annesinin bana dün gece verdiği pijamaları çıkardıktan sonra -muhtemelen River'ın kuzenine aitlerdi- Georgia'nın dün okulda giydiğim pahalı kıyafetlerini üstüme geçirdim. Giysilerini giydiğimi fark etmemesine şaşırmıştım ama o zaten benim gibi insanları görmezden geliyordu (tabi bundan sonra beni fark edeceğini biliyordum, çünkü River'la aynı evde yaşıyordum... yaşasın). Ama yine de kıyafetlerini fark etmemesine sevinmiştim, eğer fark etmiş olsaydı bugün giyecek bir şeyim olmayacaktı, Marissa'nın verdiği dar siyah elbise veya River'ın kuzeninin pijamaları hariç...
Hızla, aynada kendime bir bakış attım, titizlikle yaptığım topuzumu kontrol ettim ve makyajsız yüzümü inceledim (berbat görünüyordu ama makyaj yapmışım gibi değildi). Yüzüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına gönderirken sessizce iç çektim, yıkılan ve yok edilen evimin içindeki eşyalarımı düşünüyordum. Laptop'ım, takılarım, kıyafetlerim, ayakkabılarım, telefonum...
Hey, Tanrım, benden gerçekten nefret ediyor olmalısın.
Dağınık Kaliforniya kral yatağının üstündeki saate baktım ve akrep ve yelkovanın bir buçuğu gösterdiğini gördüm... River çok kızacaktı. Ve tahminlerimi doğru çıkararak aşağıdan bana bağırdı.
"Lea, Tanrı aşkına! Acele et!" Beni yemeğe çıkarma teklifini kabul ettiğim yerden, aşağı kattaki koridordan, bana seslendi.
Ne düşündüğünüzü biliyorum... BU BİR RANDEVU MU?
Ama hayır, bu bir randevu değil, hayır. O sadece ben Marissalar'a gitmeden önce beni doyurma teklifinde bulundu, bu kadar. Tabi bir parçam bunun bir randevu olduğunu düşünmek başka bir parçam da bunun bir randevu olmasını istiyordu... ama değildi ve asla da olmayacaktı.
Senden nefret ediyorum, Lea. Keşke biraz daha haysiyetin olsaydı.
Ky'ın bugün dediği kelimeleri hatırladım ve River'ın içten bir sik kafalı olmadığı kanısına vardım, ve beynim de bir şey sonucu River'ın pislik olduğunu söylüyordu. Ne yazık ki başına neyin geldiğine dair hiçbir fikrim yoktu çünkü benim açımdan onun hayatı oldukça mükemmel gözüküyordu.
Belki de değildi...
"Lea! Annenler geldi, aşağı in!" River tekrar seslendi ve bu sefer gerçekten aynadaki yansımamı bırakıp misafir odasının çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Yanlarına giderken aklımdan sadece bir şey geçiyordu; River'ın neden bu kadar piç biri olduğunu öğrenmek.
Merdivenler aşağı inerken River'ın oturma odasının kapısında sabırsızlıkla beklediğini fark ettim. Kollarını göğsünde sıkıca birleştirmişti -ki bu pazılarının daha da şişkin gözükmesini sağlamıştı- ve ifadesiz bir suratla bakıyordu. Kafasını arkasında kalan oturma odasına doğru salladı, kapı tamamen açık olduğu için annemlerin kare kahve sehpası etrafındaki üçlü koltukta oturduğunu gördüm.
"Seninle konuşmak istiyorlar." Kollarını serbest bıraktı. "Sonra da gideceğiz." Sözlerini bitirdi ve içeri girdi.
Daha demin River beni mi inceledi?
Galiba evet...
Yanaklarım hafifçe kızarırken River'ı takip edip içeri girdim, bu sırada o pencereye doğru ilerlerken sırtındaki kasılıp gevşeyen kaslarından gözümü çekmemiştim. Pencereye yaslanıp ben krem renkli koltukta annemin yanına otururken beni izledi.
Öğleden sonramı onunla geçireceğimi düşünmek midemde kelebekler uçuşturuyordu ve onların esrar içtiklerine emindim. Karnımdaki heyecan patlamalarına o kadar konsantre olmuştum ki annem sözlerini tekrarlamak zorunda kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Popular and I -Türkçe Çeviri
Teen FictionBU KİTAP http://www.wattpad.com/story/1685843-mr-popular-and-i 'IN TÜRKÇE ÇEVİRİSİDİR. YAZARDAN İZİN ALINMIŞTIR. ÇALINTI DEĞİLDİR! -------------------------------------------------------------------------------------------------------- "İkimizde bil...