Yıldızlar göğe dizilmeye başladığında parkın yeşil lambaları açıldı ve ağaçların dallarını aydınlatmaya başladı. Sokaklar gün içindeki hareketliliğini yitirmişti. Doğa uykuya dalmıştı. Çimlere su sıkan fıskiyeler durmuş, kaldırımda su birikintileri bırakmıştı. Tamer su birikintilerine basmamak için dikkatli yürüyordu. Parkın girişine geldiğinde, Ahmet'i ilk gördüğündeki gibi ekmek arası peynir domates yerken gördü.
"Ahmet Ağabey!"
"Tamer, hoş geldin! Nerelerdeydin?"
"Sorma, bugün bayağı dolaştım..."
Ahmet hızlı adımlarla Tamer'in yanına geldi. Ekmeğini bölüp Tamer'e verdi. Tamer ekmekten ısırdığı küçük parçayı hızla yutup sözüne devam etti.
"Bizimkileri aradım tüm gün. Bulamayınca da vazgeçtim. Çok isteklilerse gelir beni bulurlar diye düşündüm."
"Parkta mı kalacaksın artık?"
"Burda yaşayabileceğimi sanmıyorum. Açıkçası ben senden başka bir şey istemeye geldim ağabey... Artık yeni bir yaşamım olsun istiyorum. Acaba senin kardeşinin tamirhanesinde ya da tanıdık bir esnafta iş bulabilir miyim diye düşündüm."
"İyi, yarın gider sorarız."
Tamer o gece bankta nasıl uyudu bilmiyordu. İçi içine sığmıyordu. Ertesi gün, Ahmet ile yürüyerek tamirci dükkanıyla dolu bir sokağa geldiler. Sokağın ortalarına doğru, tabelası olmayan, kapısında "Silah tamir edilir" yazılı bir dükkana girdiler. Dükkan çok geniş değildi. Duvarları boydan boya türlü aletler ve metal parçalarıyla dolu raflarla sarılmıştı. Kapının hemen yanında uzunca bir tezgah vardı. Tezgahın arkasında pos bıyıklı, toplu, kel bir adam oturuyordu. Ahmet'i görür görmez ayağa kalktı.
"Ağabey hoşgeldin. Parktan buralara pek gelmezdin, hayırdır. Delikanlı kim?"
"Sana çırak getirdim. Orhan Usta oldun artık."
Orhan, Ahmet'e hiç benzemiyordu. Yüzü daha renkliydi, daha neşe doluydu. Tamer'i gözüyle baştan aşağı süzdü.
"Silah tamiri zor bir iştir, çalışmak istediğine emin misin?"
"Eminim."
"Aferin, iyi. İş aş dururken sokakta yatmıyorsun. Ağabeyimden daha zeki çıktın."
Ahmet elini Orhan'ın omzuna yasladı. Asık bir yüzle gözlerini Orhan'a dikti.
"Böyle yaşamayı ben seçtim, biliyorsun Orhan. Karıma iyi bakamadım. Benim yüzümden öldü karnındaki bebekle. Yaradan da beni sokaklarda süründürerek cezalandırıyor. Kaderime karşı gelemem."
"Tamam artık ısrar etmiyorum. O yaradan akıl fikir versin sana..."
Tamer, Ahmet'in geçmişte ne kadar acı çektiğini şimdi anlıyordu. Belki de bugüne kadar yanından geçip gittiği sayısız insan da onun gibiydi. Şimdiki aklı olsa elinden geldiğince ihtiyaç sahibi olanların hepsini tanımak, hepsinin yaşam öykülerini bilmek isterdi. Tamer, Ahmet ile vedalaşıp yeni işine başladı. Orhan Usta'dan kısa sürede çok şey kaptı. Birkaç ay içinde, cebindeki boş mermilerin kardeşinin silahına uyumlu mermiler olduğunu anlayacak hale gelmişti. Gündüzleri çalışıp parasını kazanıyor, gece ise tamirhanede yere örtü serip uyuyordu. Ara sıra dükkandan ayrılıp Hasan'ın peşine düşüyordu. Kazandığı paranın çok azını kendine ayırıyordu, büyük kısmını Hasan gibi rüşvete harcıyordu. Adliyedeki görevliye rüşvet vererek birkaç dosyaya göz atabildi. Dosyalara bakılırsa Hasan, polise rüşvet verip Tamer'i ölü olarak gösterttikten sonra babasının mirasının tamamını üstüne almıştı. Olayı soruşturan savcıya baba parasından yüklü bir ödeme yapmış olacak ki savcı, Tamer'in davasını kapatmıştı. İnci ise kayıtlarda kayıp diye geçiyordu. Onun soruşturmasının kapanması Tamer'inkinden daha kolay olmuştu. İnci yetiştirme yurdunda büyüdüğünden kimi kimsesi yoktu. Hiçbir savcı ya da polis, yüklü bir parayı cebe atıp dosyayı kapatmak varken kendini yormak istememişti. İnci kayıtlara kayıp diye geçmiş, öylece kalmıştı. Tamer mahkeme kararlarını araştırdıkça daha ilginç bilgilere ulaştı. Hasan olaydan sonra mahkeme kararıyla adını ve soyadını değiştirmişti. Hasan Doğan değil Mehmet Yılmaz olmuştu. Bu ad ve soyadı binlerce kişide olduğu için bulunması daha zor olacaktı. Tamer bu kadar kişiyi tek tek araştıramazdı. Bir ipucu gerekliydi. Miras ile ilgili kayıtlarda Hasan'ın babasından kalan şirketi babasının bir arkadaşına sattığı yazıyordu. Bu bir ipucu olabilirdi. Ertesi gün, parasının bir kısmını internet kafeye vererek bilgisayarda babasının arkadaşının şirketiyle ilgili araştırma yaptı. Karaoğlan yolunda yaşadıklarından birkaç gün sonra o şirkete Mehmet Yılmaz adında yeni bir ortak alındığını gördü. Ancak görsel hiçbir şey bulamadı. Tamer, aylar sonra kardeşini bulma konusunda bir yere varabilmişti. Haftalarca şirket binasının giriş kapısını gözetledi. Bir sabah, güneş gözlüğü takan ve elinde evrak çantası tutan, takım elbiseli bir adamı binaya girerken gördü. Yüzüne biraz daha dikkatli bakınca anladı. O kişi Hasan'dı. Artık kardeşinin nerde olduğunu biliyordu. Orhan Usta'nın tamirhanesine döndü. O gece rahat bir uyku çekti. Uyanınca Orhan Usta'ya bir zarf bırakıp, şirket binasına geldi. Hasan'ın sekreterine ulaştı.
"Merhaba hanımefendi. Mehmet Bey ile görüşecektim."
"Randevunuz var mıydı?"
"Hayır yoktu."
"Kendisi şu an müsait değiller."
"Hasan Doğan'ın geldiğini söylerseniz benle görüşmek isteyecektir."
"Peki, bir saniye."
Sekreter telefonu kaldırıp bir sayı tuşladı. Biraz bekledikten sonra ahizeyi omzuna yaslayıp eline bir kalem aldı.
"Efendim Hasan Doğan gelmiş, sizi görmek istiyor..."
Sekreter ziyaretçi defterine Hasan Doğan yazdıktan sonra Tamer'e döndü.
"Hasan Bey buyrun. Mehmet Bey üst katta sizi bekliyor."
Tamer yavaş ve rahat adımlarla merdivenleri çıkıp, odanın kapısını açtı. Hasan sandalyesinden kalkarak öfke içinde Tamer'e bakmaya başladı. Kapı kapanınca, açık duran çekmecesindeki tabancayı çıkarıp Tamer'e doğrulttu. Tamer alaycı bir ifade takınıp elini kaldırdı.
"Bu kadar korkmana gerek yok, sana bir şey yapmaya gelmedim. Hem arkanda bir ceset daha bırakmak istemezsin sanırım..."
Hasan bunu duyunca tabancasını indirdi. Halen saldırmaya hazır bir köpek gibi Tamer'e bakıyordu. Tamer ise oldukça sakindi.
"Gelmeden önce birine bir zarf bıraktım. Zarfın içinde İnci'yi vurduğun mermiler ve bana yaptığın her şeyi anlatan bir mektup var. Eğer geri dönmezsem zarfı açıp mektubu okumasını söyledim. Mektubun sonunda ana haber bültenlerinin iletişim numaraları yazıyor. Yani bu kez üç beş polisin cebine para sıkıştırıp kurtulamazsın. Tabancayı bırak da konuşalım. Kardeşinle çay içmek istemez misin? Ben şekersiz içerim."
Hasan çaresizce tabancayı çekmeceye koydu. Tamer masanın önündeki koltuğa oturunca Hasan da kendi ofis sandalyesine oturdu. Diyafona bastı.
"Ramazan, iki çay getir, şekersiz olsun..."
Sonra yine Tamer'e döndü. Yüzündeki pis bakış silinmemişti.
"Evet Tamer. Ne istiyorsun?"
"Yanıt. Başka hiçbir şey istemiyorum. Babamın mirasını istemeye falan geldiğimi sanma, paranın hepsi senin olabilir. Bana yaptığın her şeyi biliyorum. Yalnız bir şeyi öğrenemedim: neden beni değil İnci'yi öldürdün? Onun miras ile hiçbir ilgisi yoktu."
Hasan sırıtmaya başladı. Neredeyse kahkahayla gülecekti.
"Bunları miras yüzünden mi yaptım sanıyorsun? Hiçbir şey öğrenememişsin öyleyse... İnci'ye aşıktım ben. Her şeyden daha çok sevmiştim onu. Ama o sevgimi karşılıksız bıraktı. Or*spu beni değil seni seviyordu..."
Odanın kapısı açıldı. Çaylar gelmişti. Çaycı bardakları koyarken Tamer ve Hasan sessizce durup birbirlerine baktılar. Çaycı çıkınca Tamer bardağı eline aldı. Hasan da bir yudum alıp sözüne devam etti.
"İkinizden de nefret ediyordum, halen ediyorum. Önce onu öldürecektim. Ama kardeşim olduğun için seni vurmaya kıyamadım. Öldürmesem de hayatını karartmaya karar verdim. Şimdi görüyorum ki çok yanılmışım."
"Sohbetine doyum olmuyor ama zamanım az, kalkmam gerek. Gereken yanıtı aldım, sağ ol."
Tamer elindeki bardağı bırakıp ayağa kalktı. Odadan çıkarken son bir kez Hasan'a döndü.
"Seni kardeşim sanmıştım, şeytanın tekiymişsin."
Kapı kapanır kapanmaz Hasan diyafona tekrar basıp çaycı Ramazan'dan Tamer'i takip etmesini ve nereye gittiğini söylemesini istedi. Oturduğu yerden telaş içinde kalkıp odasında volta atmaya başladı. Birkaç tur sonra karnında bir bulantı hissetti. Başı dönüyordu. Sendeleyerek kapıya ulaşmaya çalıştı ancak yapamadı. Gözleri karardı ve kendini yerde buldu. Kendi silahıyla vurulmuştu. Yeterli miktarda rüşvet sayesinde çaycıyla iş birliği yapmak, hatta şirketin güvenlik görevlisine hiçbir şey görmediğini söyletmek hiç zor değildi. Tamer kapıda bekleyen çaycıya göz kırptı. Hasan'ı koyup götüreceği çuvalı güvenlik görevlisinden almaya inerken, Hasan çayındaki ilacın etkisiyle odanın ahşap zemininde öylece yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyanış
Mystery / ThrillerBir gün uyandığınızda geçmişinizin olmadığını düşünün. Anımsadığınız her şey değişmiş ve siz aslında yoksunuz. Eskiye daldıkça gerçeklerle yüzleşeceksiniz. Size bu yaşamı yakıştıran kişiden öcünüzü alabilecek misiniz? Bilinmezlikler içinde sürüklenm...