Yine bir sitemle geldim, farkındaysanız artık fazla konuşmaktan kaçınıyorum. Her seferinde aynı şeyleri yazmaktan bıktım çünkü. Bir bölüme yazıyorum oylar artıyor, diğer bölüm yine aynı yine aynı. Yorumlarda keza öyle. Artık saldım, wattpaddeki okuyucularımın (hayalet olanları kastediyorum) nankör olduğunu biliyordum da wattpad şu durumdayken bile bölüm atıyor yazar, okuyabiliyoruz diye düşünmeyecek kadar nankör olduğunu bilmiyordum.
Belki bölümleri çok kolay yazdığımı falan düşünüyorsunuz ama emin olun çok zor yazıyorum. 9-5 okula gidiyorum. Servisi beklerken, dersin başlamasını beklerken, okul dönüşü yurtta asansör beklerken ve odaya çıkarken yazıyorum sırf geciktirmek istemediğim için. Ödevlerim, sunumlarım, quizlerim, çıkartacağım notlar ayrı dert. Çok kısıtlı bir vaktim var ve bir bölümü yazmak saatlerimi alıyor. Öyle 5-6 bin kelime değil bölümler, çoğu 10 bini geçiyor. Ayrıca doğruluğa önem verdiğim için kanunları falan da araştırıyorum. Bu şartlar altında bölümleri yazarken sizden tek ricam biraz destek. Motivasyon olmayınca emin olun hiçbir şey olmuyor. Destekleyen herkese çok teşekkürler💖
🌟Ankara’da bir canlı bomba patlaması oldu, hepimizin başı sağ olsun🇹🇷 Allah yaralılara şifa, vefat edenlere rahmet eylesin... ailelerine sabır versin. (Terör olayları bitti, çok abartıyorsun diyen okurlar utanır mı? Pek sanmıyorum...)
35.Bölüm
Bir zamanlar yatağına sinip, sevdiği adamın fotoğrafına sarılıp ağlayan bir kadındım. Güçlü görüntümün altında kalbimin bir tarafı hep kanardı. O sertliğin altında büyük acılar vardı. Annemin kaybı, sevdiğim adamın kaybı gibi… Annemin kaybı hala daha kalbimde sızısını devam ettiren ve ölene kadar da devam ettirecek bir acıydı. Ama sevdiğim adamın sızısı dinmişti.
Şimdi sevdiğim adamın kollarında uyuyup uyanıyordum. Gözlerimi ya onun öpücükleriyle açıyordum ya da onun sesiyle. Bu gerçekten paha biçilmez bir şeydi. Bir de birbirimize vakit ayırdığımız, doya doya eğlendiğimiz bir tatil yapmıştık ve artık son gününe yaklaşıyorduk. İçim buruk olsa da sevdiğim adamla evimize gitmeyi de her şeyden çok istiyordum.
“Neden burada durduk?” dedim meraklı gözlerle etrafıma bakarken. Kaldığımız otelden epey uzakta, denizin kenarında ve kimsenin olmadığı bir yerdi. Masmavi deniz ayaklarımızın altındaymışçasına yakındı. Pamir beş dakika yanımdan ayrılmıştı ve sonra gelip beni bir yere götüreceğini söylemişti.
“Son günümüzü baş başa geçirelim istedim.” Dediğinde kaşlarım havalandı. “Hayatım, biz zaten hep baş başaydık ya.” Dediğimde Pamir başını omzuna eğdi. “Tamam tanıdık olarak ikimiz vardık ama etrafımızda insanlar da vardı sonuçta. Baş başa olmuş sayılmıyoruz.”
Yaptığı açıklama mantıklı gelirken istemsizce güldüm. “İkna oldum.” Pamir söylediğime karşılık yanağımdan makas alıp “Bende öyle düşünmüştüm.” Dedikten sonra emniyet kemerini çözdü.
Bende onunla araçtan indiğimde Pamir’in bagaja gittiğini gördüm. Merakla ne çıkartacağına bakarken küçük bir sepet çıkarması ile şaşkınlığımı gizleyemedim. Gözlerimi kırpıştırıp Pamir’e bakarken o ne demek istediğimi anlayarak cevabını verdi. “Piknik yapmayı çok sevdiğini bildiğimden denizin kenarında da yapalım istedim.”
“Ya Pamir…” beni böyle düşünmesine karşılık içim kocaman bir sevgiyle dolarken boynuna doğru atıldım. Pamir belimi sıkıca kavrarken bir yandan da sesli bir şekilde güldü. “Böyle kollarıma atlayacağını bilseydim daha önce yapardım.” Bu söylediği cümle ilk piknik yaptığımız günü hatırlatmıştı bana. O günde aynı bugün ki gibi kollarına atılmıştım ve bizim için bir başlangıç olmuştu o piknik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yıllar| Asker & Savcı
General FictionGeçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Ya iki taraftan biri mezara girse, hiç kavuşamayacağını bile bile bir insan bir insanı sevmeye, bekle...